"Tilkinin dönüp dolaşıp varacağı yer kürkçü dükkanıdır.", "Eee ne zaman işe başlıyosunuz.", "Siz hippi olmuşsunuz ya." "Sen ne iş yapıyon şimdi?".... Üç ay boyunca etrafımızdaki hemen hemen herkesten benzer laflar duyduk...
Biz ise 'yol'un başından bugüne kadar topladığımız ve yanımızda taşıdığımız bütün kalplerle, sevgiyle doluyduk sadece, kollarımızı açtık herkese. Güler yüzle selamlar verdik bir ay boyunca. Yaşlımızla gencimizle, gelen misafirlerimizle üç ay boyunca şehrin enerjimizi emmesine engel olmak için her türlü çabayı sarf ettik. Ruhun ve sevginin hissedilebilir olduğu her yerde içimizdeki güzellik ve sevgi keşfedilmeyi bekliyormuş. Hiç satılmadan çöpe giden yiyeceklere dikkat çeken insanlardan tutun da, sokakta göz göze gelip sarıldığımız ve evimize gelen önceden hiç tanımadığımız güzel insanlara, komşularımızdan, kedimize kadar... Çok geyik bir laf gibi geliyor ilk bakışta, 'yol'dan önce ben de öyle derdim ama şükür ki derinliğini hissettik; yaşam şeklimizi ve bakış açımızı tüm 'can'lar için sevgi ve güzelliğin yönüne çevirebildik..
Artık cahilliklerinin farkında olan iki can olarak yoldayız.
Her şeye rağmen üç ay İstanbul'da kalmak tüm yaşama sevinci ve enerjimizi tüketti yavaş yavaş. Özlemler giderildikten sonra gitme isteği ağır basmaya başladı yine. Biz de aldık sırt çantalarımızı düştük yollara, kış ya da soğuk ne önemi var ki, insan istediği şeyi istediği anda yapmalı..
Şimdi nereye? En güzel cevap yola çıkar çıkmaz geldi. Rotamız Akdeniz, önce bir arkadaşın keşkeğini yemek var, sonra ver elini neresi denk gelirse :)
İlk durak Bursa oldu. Öyle güzel bir tesadüfdü ki.. Amerika'da yaşayan dünyalar güzeli bir anneyle, internet üzerinden edindiğimiz dostluk bizi Bursa'da bir araya getirdi :)
Sonra otostopla yola devam. Denizli'ye gideceğiz. Mevsim kış. Gerçi dışarda kalmak gibi bir sorunumuz yok ama hep daha az dalgalı ve sakin yerlere sığınma çabasındayız.
Durdu bir araba, içinde suratından bin parça düşen genç bir adam. Adını bile hatırlamıyorum. Ben sizi bir daha görmem nasıl olsa dedi ve başından geçen ilginç macerayı anlattı. Otostopla yolculuk yapmanın böyle bir avantajı var, tanıştığınız herkes kendi hikayelerini anlatıyor, böylece bir sürü deneyiminiz oluyor aslında :) Binlerce farklı yaşam hikayesi..
Denizli'deyiz.. Bir arkadaşın köyüne gitmeye çalışıyoruz. Sadece köy ismi var elimizde. Meğer o köyden iki tane varmış! Biri geldiğimiz yer, diğerini 150 km önce geçmişiz bile! Napalım kısmet değilmiş artık, yola devam :)
Benzincide kayıntımızı yedik, sıcak çayları içtik. Tam çadır kuracaktık ki son bir otostop daha çekelim dedik. Çadırı kuralım artık diye yolun kenarına geçerken arabanın biri durdu :)
Antalya Fethiye yol ayrımına kadar geldik. Saat gece 12 falan olmuş artık Kenan'ın düğünü hafta sonunda. Normalde 1-2 gün Denizli'de kalıp geçecektik Fethiye'ye.
Aradık, cevap yok.. Kafası bir milyon olan damat aramamızı gördüğünde biz yol kenarına çadırı kurup uyumuştuk bile:) Olmaz öyle şey deyip gecenin bir yarısı geldi, topladık çadırı eve geçtik sonuç olarak :)
( Taa Nepal'de tanış, dön dolaş Fethiye'de düğününe git.. :) )
Bir haftadan daha uzun süre Kenan ve dünyalar iyisi ailesinin misafiri olduk. Hazırlıklara yardım ettik ve üç gün süren eğlencenin ardından yollara düştük yine..
Marmaris'te bir şifacı yörüğün, şamanın yanına gittik. Bir ay boyunca onun misafiri olduk.
Bir şamanın kapısından girer girmez içiniz huzurla dolar. Sizi, etrafınızı sarmış olan illüzyondan çeker alır ve gerçek dünyaya, parçası olduğunuz evrene götürür. Orada bütün dertlerinizden arınırsınız.
Örgütlü dinler (müslümanlık, hristiyanlık, musevilik..vb.) ile paganizm arasındaki en önemli fark nedir? Örgütlü dinlerde önce yaparsınız sonra eğer yaptığınız beğenilirse huzura, kurtuluşa erersiniz. Sırf köle olmanız için sizi buna mecbur kılar. Tıpkı sağlık sistemimiz gibi. Herhangi bir rahatsızlığınız varsa tedaviden önce bedelini ödersiniz, çalışırsınız sonra tedavi olmaya uğraşırsınız. Tedaviniz de bir ilacın bağımlılığıdır. Eğer iyileşeceğiniz varsa sebebi o ilaçlar değildir genelde. Sadece iyileşme sürecinde hastalığın etkilerini ortadan kaldırır ilaçlar. Ağrılarınız devam eder ama siz ağrıyı hissetmezsiniz. Diyabetiniz devam eder ama siz onun etkilerinden ilacı kullandığınız sürece kurtulursunuz. En büyük bağımlılar oluruz böylece. Hayatımız pahasına sistemin bir parçası oluruz.. Ama sistemin dışına çıkmaya çalışan insanlar da var iyi ki.. Bu dönemde onların yardımıyla Coşkun için insülin temin ettik. Gereksiz tüketim çılgınlığının farkında olan, endüstri ve teknoloji uygarlığının gösterişiyle kendini, özünü kaybetme noktasına gelmeyi reddeden, egolarından kurtulmuş, Paylaşıyoruz Biz diyen güzel insanlar var. Bu gruba katılın, çevrenize duyurun, paylaşın.. Değişim 'bizimle' başlar, birilerinin bişeyleri değiştirmesini beklemek yerine 'kendimizi' değiştirmeliyiz ki zaten yapabileceğimiz yani elimizden gelen tek şey de bu!
Bir yeri değerli ve güzel kılan orada yaşadıklarınızdır çoğu zaman. Marmaris'de güzel artık bizim için çünkü bir sürü güzel insan, güzel hikayeler var. Muhteşem güzellikteki Ayrık Vadi'de önce misafir, sonra dost olduğumuz Billur ve Sena gibi.. Hepinizi çoook seviyoruz tüm Marmaris ahalisi :)
Sonra Alakır'a doğru yola çıktık. Kafamız karışmış halde, aklımız çelinmiş durumda.. Para her yerde herkes tarafından öncü konumuna getirilmiş. Kimse bizden beş kuruş istemiyor ama elimizden tutan herkes iş teklif ediyor. Fethiye'den ayrılırken neredeyse geri dönüp iş tekliflerini değerlendirmek üzereydik ki Kumluca'ya vardık. Bizi son olarak Finike'den Kumluca'ya doğru götüren çocuğun "abi siz iki yıldır hiç mi çalışmadınız?" sorusu ve on dakikada bir "hiç mi?" "abi hiç mi?" nidaları ile Kumluca'ya vardık.
Şimdi Alakır'a, henüz tanışmadan gönül bağlarımız çoktan bir olmuş can dostlarımızın yanına nasıl gideceğiz? Anlatsam apayrı bir hikaye olur ama türlü tesadüfler ve güzelliklerle standart bakışla mümkün olmayan gidişi başardık, Gölcük köyü muhtarının evinde bir gece misafir kaldıktan sonra 10 km yürüyüş sonrası Alakır'a vardık.
Yukarıdaki ve onun bir üstündeki fotoğrafı gördünüz, aralarındaki mesafe bir HES boyu! Yani Hes'in bıçak gibi keserek önündeki yaşamı katlettiği alan ve Hes'e kadar bereketle, 'can'la, olması gerektiği gibi akan suyla var olan alan. Bu kadarla bitti mi peki? Hayır! Gördüğünüz o güzelliğe ve daha da ilerisine de Hes kondurulmaya çalışılıyor. Hatta bugün, izinler olmamasına rağmen, Alakır 'koruma alanı' ilan edilmiş, daha bir kaç hafta önce 'endemik' yeni bir balık türü keşfedilmişken sondaj kepçesi çalışmaya başladı, evet bugün!! Böyle durumlarda hep üzülüyor, kızıyor, elimiz kolumuz bağlı hissediyoruz ya, işte bu sefer hissetmeyin, üşenmeyin ve şu linkteki dilekçe örneğini ister kopyala-yapıştır yapıp mail olarak, ister çıktı alıp posta olarak gönderin, lütfen..
Moral olarak öyle aşağıda bir yerlerdeydik ki. Sanki hayatın tüm gerçekleri sırtımızdaymış da öbür gün ölecekmiş gibiydik. Sağolsun Birhan bütün sadeliğiyle ile doğada yaşamanın gerçek yüzünü gösterdi. Keriz silkeleme oluşumları olan, google da 'doğada yaşamak' yazınca sistem tarafından karşımıza çıkartılan oluşumlara giydirdi bi güzel. Sistemden beslenen, ondan uzaklaşalım derken alternatifi haline gelmiş olan yerler, bu konuda umutla yola çıkan tazecik kafaları da hayal kırıklığına uğratıp geri döndürebiliyor ne yazık ki.. İşte tam bu noktada Birhan, Tuğba, Elif ve Cana Işık ile bir araya gelmemiz nasıl da güzel oldu, nasıl da kafamızı açtı! Teşekkür edebilmenin, duygularımı dile getirebilmemin mümkünatı yok, 'yol'dan ve kendimizden şüphe duymadan devam edebilmemizi sağladı bu ışık dolu, sevgi dolu canlar.
Hele Elif'in hikayesi! Mutlaka kendi ağzından okuyun, burada.
Sonra kendi hikayelerini muhteşem bir mizahla anlattı Birhan. Doğa ile birlikte, hiç mücadele etmeden ve kölelik yapmadan nasıl yaşanır ile ilgili örnekler vererek gösterdiler. Kendi el emeklerini sundular, kendi elleri ile yaptıkları yuvada yatırdılar.
İki gün boyunca konuştuklarımız öyle iyi geldi ve öyle rahatlattı ki.. 'Başka bir dünya mümkün' diyorum ya sürekli, gözlerimle gördüm işte, herkesin yapabileceği şekilde, gerçekten mümkün!
Önemli olan nokta şu ki; gerçekten istiyor musun? Yeterince arındın ve farkına vardın mı bu şekilde sistemin içinde kalmanın modern kölelik olduğunun, standart yaşamına devam ederek aslında gerçekten 'ihtiyacın' olmayan zibilyon tane şeyin üretimine devam edilmesine; böylece tüm canlılar, tüm doğa ve kendine de zarar verdiğinin? Bunlara net cevap verebiliyorsan; hazırsın, hiç durma ve ayrıntıları, parayı, nasıl yaparım nereye giderimi düşünme, tecrübelerime dayanarak kesinlikle kervan yolda düzülür diyorum!
Kumluca'ya geri dönüşü araçların pek kullanmadığı farklı bir yoldan 2 gün yürüyerek yaptık. Yörüklerle tanıştık, güzel tesadüfler olmazsa olmazı zaten yolun, anlatmaya çalışsam da anlatamayacağım şeyler geliyor başımıza yoldayken. Söylemek istediğim şeyi az biraz yollara düşmüş, hikayeler yaşamış olanlar daha iyi anlar sanırım.
Anlatmak zor. Ama şunu söyleyeyim ki hiç bir yerde 'kaybolmak' diye bir şey yok. İçinde sevgiyi, barış ve güzelliği taşıyan hiç kimse yolunu kaybetmez. Varılan noktanın planlanandan farklı olması 'kayboluşun' değil, önceden bilmediğimiz yeni bir 'hikayenin' başladığının göstergesidir. Keyfini çıkartın ;)
Derken Kaş'a vardık. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek şekilde Instagram'dan tanıştığımız @denizdenesen ile buluştuk. Çalıştığı teknede ağırladı bizi sağolsun. Kulağa garip geliyor ama Kaş'ın kara kışından önce son kez denize de girdik :)
Oradan Kalkan'a geldik, Doktor Cevat ile tanıştık.. Onu bilen bilir zaten, hakkında bişeyler söylememe gerek yok. Çok ama çok özel bir insan bizim için. Dağdaki evinde kaldık iki ay kadar. Sedir ve ardıç ağaçlarından oluşan mis kokulu bir orman.. Yılbaşı gecesi de oradaydık, sabah uyandığımızda her yer bembeyazdı :) Daha güzel bir hediye düşünebilen var mı!? Orada kaldığımız süre boyunca başka bir evrende gibiydik, bir nevi meditasyon oldu.
Sonra Marmaris'e geldik. Kuzenimle takıldık bi gün çalıştığı teknede kaldık gece. Birlikte yürürken baktım bisikletli biri sesleniyor yolun karşısından, Cem ve kızı Güneş! Böyle yakalarım işte diye geldi yanımıza:) Hacı'nın Yeri adında bi restorana gittik birlikte. Nasıl ucuz nasıl ucuz ve o ucuzluğa göre nasıl lezzetli nasıl güzel yemekleri var!!! Marmaris'e gidip de turist silkeleme üstadlarının eline düşmeden buraya kaçın derim, kime sorsanız gösterir zaten, favori mekan, çay 25 kuruş!
Sonra yine Hindistan'da tanıdığımız Ayten'in yanına gittik. Hava hep kötü gitti o hafta, planladığımız kadar aktif olamasak da keyifli yürüyüşler ve yemekler, kahvaltılar ve reçeller, ve sütlaçlar ve çantalar yaptık ;)
İstanbul'a dönmeye niyetimiz yoktu, bir çok seçenek var önümüzde ama bazen zorundalıklar elini kolunu bağlayabiliyor insanın..
Babannem yatalak durumda ve uzun zamandır ileri derece alzheimer.. Kendisinden çok onunla ilgilenenlerin yardıma ve desteğe ihtiyacı olduğu için biraz yük hafifletmeye geldik yine buraya.
İnandığım şöyle de bir durum var ki, her şey olması gereken zamanda ve mükemmellikte olmuştur, şöyle yapsaydım böyle olurdu diye bir şey yok, yani daha iyisi, daha güzeli yada daha kötüsü zaten olamazdı.
İstanbul'da isek buranın keyfini çıkartmaya bakmalı. Güzellik içimizde diyorum ya, işte bu yüzden nerede olduğumuzdan çok daha önemli olan iç huzurumuzu keşfetmek, gerisi öyle kolay geliyor ki zaten..
Rainbow'dan kardeşlerimizle bir araya geldik güneş tutulması olduğu gün, Heybeli adada domuz tepesine çıktık, ateş yaktık ve tutulmanın güzelliğinin ardından leyleklerin göçüne şahit olduk! Leyleği havada gören çok gezermiş derler :) Bakalım bu sene 'yol' nerelere götürecek bizi..
Biz ise 'yol'un başından bugüne kadar topladığımız ve yanımızda taşıdığımız bütün kalplerle, sevgiyle doluyduk sadece, kollarımızı açtık herkese. Güler yüzle selamlar verdik bir ay boyunca. Yaşlımızla gencimizle, gelen misafirlerimizle üç ay boyunca şehrin enerjimizi emmesine engel olmak için her türlü çabayı sarf ettik. Ruhun ve sevginin hissedilebilir olduğu her yerde içimizdeki güzellik ve sevgi keşfedilmeyi bekliyormuş. Hiç satılmadan çöpe giden yiyeceklere dikkat çeken insanlardan tutun da, sokakta göz göze gelip sarıldığımız ve evimize gelen önceden hiç tanımadığımız güzel insanlara, komşularımızdan, kedimize kadar... Çok geyik bir laf gibi geliyor ilk bakışta, 'yol'dan önce ben de öyle derdim ama şükür ki derinliğini hissettik; yaşam şeklimizi ve bakış açımızı tüm 'can'lar için sevgi ve güzelliğin yönüne çevirebildik..
Artık cahilliklerinin farkında olan iki can olarak yoldayız.
Otostopla düğüne giden mod ;) |
Şimdi nereye? En güzel cevap yola çıkar çıkmaz geldi. Rotamız Akdeniz, önce bir arkadaşın keşkeğini yemek var, sonra ver elini neresi denk gelirse :)
İlk durak Bursa oldu. Öyle güzel bir tesadüfdü ki.. Amerika'da yaşayan dünyalar güzeli bir anneyle, internet üzerinden edindiğimiz dostluk bizi Bursa'da bir araya getirdi :)
Sonra otostopla yola devam. Denizli'ye gideceğiz. Mevsim kış. Gerçi dışarda kalmak gibi bir sorunumuz yok ama hep daha az dalgalı ve sakin yerlere sığınma çabasındayız.
Durdu bir araba, içinde suratından bin parça düşen genç bir adam. Adını bile hatırlamıyorum. Ben sizi bir daha görmem nasıl olsa dedi ve başından geçen ilginç macerayı anlattı. Otostopla yolculuk yapmanın böyle bir avantajı var, tanıştığınız herkes kendi hikayelerini anlatıyor, böylece bir sürü deneyiminiz oluyor aslında :) Binlerce farklı yaşam hikayesi..
Denizli'deyiz.. Bir arkadaşın köyüne gitmeye çalışıyoruz. Sadece köy ismi var elimizde. Meğer o köyden iki tane varmış! Biri geldiğimiz yer, diğerini 150 km önce geçmişiz bile! Napalım kısmet değilmiş artık, yola devam :)
Benzincide kayıntımızı yedik, sıcak çayları içtik. Tam çadır kuracaktık ki son bir otostop daha çekelim dedik. Çadırı kuralım artık diye yolun kenarına geçerken arabanın biri durdu :)
Antalya Fethiye yol ayrımına kadar geldik. Saat gece 12 falan olmuş artık Kenan'ın düğünü hafta sonunda. Normalde 1-2 gün Denizli'de kalıp geçecektik Fethiye'ye.
Aradık, cevap yok.. Kafası bir milyon olan damat aramamızı gördüğünde biz yol kenarına çadırı kurup uyumuştuk bile:) Olmaz öyle şey deyip gecenin bir yarısı geldi, topladık çadırı eve geçtik sonuç olarak :)
( Taa Nepal'de tanış, dön dolaş Fethiye'de düğününe git.. :) )
Bir haftadan daha uzun süre Kenan ve dünyalar iyisi ailesinin misafiri olduk. Hazırlıklara yardım ettik ve üç gün süren eğlencenin ardından yollara düştük yine..
Marmaris'te bir şifacı yörüğün, şamanın yanına gittik. Bir ay boyunca onun misafiri olduk.
Bir şamanın kapısından girer girmez içiniz huzurla dolar. Sizi, etrafınızı sarmış olan illüzyondan çeker alır ve gerçek dünyaya, parçası olduğunuz evrene götürür. Orada bütün dertlerinizden arınırsınız.
Örgütlü dinler (müslümanlık, hristiyanlık, musevilik..vb.) ile paganizm arasındaki en önemli fark nedir? Örgütlü dinlerde önce yaparsınız sonra eğer yaptığınız beğenilirse huzura, kurtuluşa erersiniz. Sırf köle olmanız için sizi buna mecbur kılar. Tıpkı sağlık sistemimiz gibi. Herhangi bir rahatsızlığınız varsa tedaviden önce bedelini ödersiniz, çalışırsınız sonra tedavi olmaya uğraşırsınız. Tedaviniz de bir ilacın bağımlılığıdır. Eğer iyileşeceğiniz varsa sebebi o ilaçlar değildir genelde. Sadece iyileşme sürecinde hastalığın etkilerini ortadan kaldırır ilaçlar. Ağrılarınız devam eder ama siz ağrıyı hissetmezsiniz. Diyabetiniz devam eder ama siz onun etkilerinden ilacı kullandığınız sürece kurtulursunuz. En büyük bağımlılar oluruz böylece. Hayatımız pahasına sistemin bir parçası oluruz.. Ama sistemin dışına çıkmaya çalışan insanlar da var iyi ki.. Bu dönemde onların yardımıyla Coşkun için insülin temin ettik. Gereksiz tüketim çılgınlığının farkında olan, endüstri ve teknoloji uygarlığının gösterişiyle kendini, özünü kaybetme noktasına gelmeyi reddeden, egolarından kurtulmuş, Paylaşıyoruz Biz diyen güzel insanlar var. Bu gruba katılın, çevrenize duyurun, paylaşın.. Değişim 'bizimle' başlar, birilerinin bişeyleri değiştirmesini beklemek yerine 'kendimizi' değiştirmeliyiz ki zaten yapabileceğimiz yani elimizden gelen tek şey de bu!
İçinde ateş yanmayan ev 'yuva' değildir artık gözümde.. |
Yaban mersini |
Bir yeri değerli ve güzel kılan orada yaşadıklarınızdır çoğu zaman. Marmaris'de güzel artık bizim için çünkü bir sürü güzel insan, güzel hikayeler var. Muhteşem güzellikteki Ayrık Vadi'de önce misafir, sonra dost olduğumuz Billur ve Sena gibi.. Hepinizi çoook seviyoruz tüm Marmaris ahalisi :)
Sonra Alakır'a doğru yola çıktık. Kafamız karışmış halde, aklımız çelinmiş durumda.. Para her yerde herkes tarafından öncü konumuna getirilmiş. Kimse bizden beş kuruş istemiyor ama elimizden tutan herkes iş teklif ediyor. Fethiye'den ayrılırken neredeyse geri dönüp iş tekliflerini değerlendirmek üzereydik ki Kumluca'ya vardık. Bizi son olarak Finike'den Kumluca'ya doğru götüren çocuğun "abi siz iki yıldır hiç mi çalışmadınız?" sorusu ve on dakikada bir "hiç mi?" "abi hiç mi?" nidaları ile Kumluca'ya vardık.
Şimdi Alakır'a, henüz tanışmadan gönül bağlarımız çoktan bir olmuş can dostlarımızın yanına nasıl gideceğiz? Anlatsam apayrı bir hikaye olur ama türlü tesadüfler ve güzelliklerle standart bakışla mümkün olmayan gidişi başardık, Gölcük köyü muhtarının evinde bir gece misafir kaldıktan sonra 10 km yürüyüş sonrası Alakır'a vardık.
Yukarıdaki ve onun bir üstündeki fotoğrafı gördünüz, aralarındaki mesafe bir HES boyu! Yani Hes'in bıçak gibi keserek önündeki yaşamı katlettiği alan ve Hes'e kadar bereketle, 'can'la, olması gerektiği gibi akan suyla var olan alan. Bu kadarla bitti mi peki? Hayır! Gördüğünüz o güzelliğe ve daha da ilerisine de Hes kondurulmaya çalışılıyor. Hatta bugün, izinler olmamasına rağmen, Alakır 'koruma alanı' ilan edilmiş, daha bir kaç hafta önce 'endemik' yeni bir balık türü keşfedilmişken sondaj kepçesi çalışmaya başladı, evet bugün!! Böyle durumlarda hep üzülüyor, kızıyor, elimiz kolumuz bağlı hissediyoruz ya, işte bu sefer hissetmeyin, üşenmeyin ve şu linkteki dilekçe örneğini ister kopyala-yapıştır yapıp mail olarak, ister çıktı alıp posta olarak gönderin, lütfen..
Moral olarak öyle aşağıda bir yerlerdeydik ki. Sanki hayatın tüm gerçekleri sırtımızdaymış da öbür gün ölecekmiş gibiydik. Sağolsun Birhan bütün sadeliğiyle ile doğada yaşamanın gerçek yüzünü gösterdi. Keriz silkeleme oluşumları olan, google da 'doğada yaşamak' yazınca sistem tarafından karşımıza çıkartılan oluşumlara giydirdi bi güzel. Sistemden beslenen, ondan uzaklaşalım derken alternatifi haline gelmiş olan yerler, bu konuda umutla yola çıkan tazecik kafaları da hayal kırıklığına uğratıp geri döndürebiliyor ne yazık ki.. İşte tam bu noktada Birhan, Tuğba, Elif ve Cana Işık ile bir araya gelmemiz nasıl da güzel oldu, nasıl da kafamızı açtı! Teşekkür edebilmenin, duygularımı dile getirebilmemin mümkünatı yok, 'yol'dan ve kendimizden şüphe duymadan devam edebilmemizi sağladı bu ışık dolu, sevgi dolu canlar.
Hele Elif'in hikayesi! Mutlaka kendi ağzından okuyun, burada.
Sonra kendi hikayelerini muhteşem bir mizahla anlattı Birhan. Doğa ile birlikte, hiç mücadele etmeden ve kölelik yapmadan nasıl yaşanır ile ilgili örnekler vererek gösterdiler. Kendi el emeklerini sundular, kendi elleri ile yaptıkları yuvada yatırdılar.
İki gün boyunca konuştuklarımız öyle iyi geldi ve öyle rahatlattı ki.. 'Başka bir dünya mümkün' diyorum ya sürekli, gözlerimle gördüm işte, herkesin yapabileceği şekilde, gerçekten mümkün!
Önemli olan nokta şu ki; gerçekten istiyor musun? Yeterince arındın ve farkına vardın mı bu şekilde sistemin içinde kalmanın modern kölelik olduğunun, standart yaşamına devam ederek aslında gerçekten 'ihtiyacın' olmayan zibilyon tane şeyin üretimine devam edilmesine; böylece tüm canlılar, tüm doğa ve kendine de zarar verdiğinin? Bunlara net cevap verebiliyorsan; hazırsın, hiç durma ve ayrıntıları, parayı, nasıl yaparım nereye giderimi düşünme, tecrübelerime dayanarak kesinlikle kervan yolda düzülür diyorum!
Yuva |
Kumluca'ya geri dönüşü araçların pek kullanmadığı farklı bir yoldan 2 gün yürüyerek yaptık. Yörüklerle tanıştık, güzel tesadüfler olmazsa olmazı zaten yolun, anlatmaya çalışsam da anlatamayacağım şeyler geliyor başımıza yoldayken. Söylemek istediğim şeyi az biraz yollara düşmüş, hikayeler yaşamış olanlar daha iyi anlar sanırım.
Anlatmak zor. Ama şunu söyleyeyim ki hiç bir yerde 'kaybolmak' diye bir şey yok. İçinde sevgiyi, barış ve güzelliği taşıyan hiç kimse yolunu kaybetmez. Varılan noktanın planlanandan farklı olması 'kayboluşun' değil, önceden bilmediğimiz yeni bir 'hikayenin' başladığının göstergesidir. Keyfini çıkartın ;)
Derken Kaş'a vardık. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek şekilde Instagram'dan tanıştığımız @denizdenesen ile buluştuk. Çalıştığı teknede ağırladı bizi sağolsun. Kulağa garip geliyor ama Kaş'ın kara kışından önce son kez denize de girdik :)
Oradan Kalkan'a geldik, Doktor Cevat ile tanıştık.. Onu bilen bilir zaten, hakkında bişeyler söylememe gerek yok. Çok ama çok özel bir insan bizim için. Dağdaki evinde kaldık iki ay kadar. Sedir ve ardıç ağaçlarından oluşan mis kokulu bir orman.. Yılbaşı gecesi de oradaydık, sabah uyandığımızda her yer bembeyazdı :) Daha güzel bir hediye düşünebilen var mı!? Orada kaldığımız süre boyunca başka bir evrende gibiydik, bir nevi meditasyon oldu.
Puf yada osuruk mantarı |
Doğanın hazırladığı kardan kaplumbağa :) |
Balçıktan çömlek oyarlar; içindeki hiçliktedir çömleğin yararı, ev yapan kapı pencere açar duvara, oradaki hiçliktedir evin yararı. Demek varlık kazanç getirirse, hiçlik yarar getirir.. |
Sonra yine Hindistan'da tanıdığımız Ayten'in yanına gittik. Hava hep kötü gitti o hafta, planladığımız kadar aktif olamasak da keyifli yürüyüşler ve yemekler, kahvaltılar ve reçeller, ve sütlaçlar ve çantalar yaptık ;)
Liken |
İstanbul'a dönmeye niyetimiz yoktu, bir çok seçenek var önümüzde ama bazen zorundalıklar elini kolunu bağlayabiliyor insanın..
Babannem yatalak durumda ve uzun zamandır ileri derece alzheimer.. Kendisinden çok onunla ilgilenenlerin yardıma ve desteğe ihtiyacı olduğu için biraz yük hafifletmeye geldik yine buraya.
İnandığım şöyle de bir durum var ki, her şey olması gereken zamanda ve mükemmellikte olmuştur, şöyle yapsaydım böyle olurdu diye bir şey yok, yani daha iyisi, daha güzeli yada daha kötüsü zaten olamazdı.
İstanbul'da isek buranın keyfini çıkartmaya bakmalı. Güzellik içimizde diyorum ya, işte bu yüzden nerede olduğumuzdan çok daha önemli olan iç huzurumuzu keşfetmek, gerisi öyle kolay geliyor ki zaten..
Rainbow'dan kardeşlerimizle bir araya geldik güneş tutulması olduğu gün, Heybeli adada domuz tepesine çıktık, ateş yaktık ve tutulmanın güzelliğinin ardından leyleklerin göçüne şahit olduk! Leyleği havada gören çok gezermiş derler :) Bakalım bu sene 'yol' nerelere götürecek bizi..
Oyuncak bebeğine ninni söylerken uyuya kalan tonton :) |
Gülü seven dikenine katlanıyor, kesin bilgi! :) |
Güneş tutulması |
Ne de güzel yakışırmış eline Cura :) |