Facebok

23 Haziran 2013 Pazar

GEZİ PARKI OLAYLARI

Gündemimizden düşmeyen, son zamanların en büyük olayı, baskıcı devlet politikalarına karşı halkın başlatmış olduğu protesto ve ayaklanmaydı kısaca.
Ne zaman ki o çadırlar yakıldı  ve polis şiddeti başladı, bir de bunun üzerine başbakanın tehditkar ve kışkırtıcı konuşmalarının eklenmesiyle yediden yetmişe herkes olayların içinde buldu kendini.








31 Mayıs günü iş çıkışı Polis saldırılarına karşı durmak için Taksim Meydanına ulaşmak üzere Bostancıdan dolmuşa bindik ve Dolmabahçe'de gözlerimizin yanmaya başlamasıyla dolmuştan indik. Dolmabahçe Camii'nin oradan gazla halkın üzerine saldıran polisten kaçan inanılmaz bir kalabalık üzerimize doğru gelmeye başladı. İnsanlar öyle çaresiz, korkmuş ama öylesine bir heyecan içerisindeydi ki.. Sadece kaçıyor ve sonra tekrar bir araya geliyorlardı. 
Gazın dağılması ile birlikte Taksim'e doğru harekete geçtik.  Kabataş ile Çukurcuma arasında merdivenlerden yanımızda tanımadığımız yüzlerce insanla birlikte Cihangir'e doğru tırmandık. Cihangir'e geldiğimizde kalabalık bizimle birlikte artmaya devam ediyordu. Öncelikle Alman hastanesinin arkasından dolanarak ulaşmayı denedik ama polis bir barikatın arkasından Alman Hastanesi önünde birikmiş binlerce insana biber gazı tabancalarından attıkları bombalarla saldırıyordu. Sloganlar, alkışlar, herkes ses çıkartıyor, bağırıyor öyle bir coşku vardı ki ve binlerce kişi.. Gaz kapsülleri üzerimize atılıyor, birileri hızlıca alıp fırlatarak uzaklaştırıyor, ön saflarda gazdan etkilenenler geri çekilirken süt ve talcid ile bir sürü insan yardım ediyor, biz geri çekilirken arkadakiler yerimizi alıyor.. Böyle bir döngü halinde insanlar arttıkça artıyordu.
Çevremizi saran gazdan kaçarken birkaç kişi ile birlikte daldık bir apartmanın içine ama içerisi daha berbat haldeydi, hızlıca merdivenlerden çıktık ve sanırım ikinci katta bir kapı açıldı, bizi içeri aldılar, süt ve su ile yüzümüz yıkandı hemen ve terasta kendimize geldik biraz. Yanımızdaki şal ile ağız ve burnumuzu iyice sardıktan sonra tekrar indik aşağıya. Durum aynen devam ediyordu ne yazık ki ve bu sefer gaz kapsülü ayaklarımızın dibine düştü! Tamamen gazın içerisinde kaldık, görüş sıfır.. Tek hatırladığım nefes alamadığım ve ''ölüyorum'' hissi. Ara sokağa attık kendimizi sonunda ve yine o melek insanlar ellerindeki malzemelerle acımızı dindirdi biraz. Gazdan çıkmış olmamıza rağmen uzun süre nefes almakta çok zorlandık.. Bende öksürük ve mide bulantısı da yaptı. Astım yada panik atak hastalığı olan biri olsaydım orada çok rahat ölürdüm yani. 




Düşündükçe aklım almıyor hala, biz, masum insanlar, hakkını arayan, sesini çıkartan, her  tipten insanlar, biziz işte lan her gün trafikte, yolda, parkta, pazarda, markette, restoranda, ofiste gördüğün aynı şehirde yıllardır beraber yaşadığın insanlarız, halkız işte! Polise müdahale emri verenlerin vicdanları hiç mi sızlamadı? Yada bilgisayar oyunu oynar gibi, direkt insana nişan alarak gaz atan, dayak atan polislerin?



Polise gaz taşıyan ambulansları gördük. Cihangir kahvelerin orada görece rahat olan alanda kalabalıkla birlikte sloganlar atarak dinlendik biraz. 
Son gazdan sonra ve özellikle polisin saldırganlıktaki takdire şayan ve disiplinli tutumu sonrası meydana bu yolla ( Sıraselviler üzerinden ) ulaşamayacağımızı anladık ve gerisin geri Çukurcuma - Kabataş, Dolmabahçe üzerinden Meydana çıktık. Meydana ulaşırken polisin İstiklal ve Sıraselviler yönüne saldırmak için nasıl bir düzende durduğunu gördük. 

Sadece polisin nasıl gaz attığını izliyor bir taraftan da bu şiddeti durdurmalarını salık veren sloganlar atıyorduk. Yüz kişiden azdık. Ancak polis bu sefer nemrut yüzünü direkt bize gösterdi ve tüm meydanı gaza boğdu. Biz oradayken CNN, NTV, TNT, DHA, HALKTV ve ismini hatırlamadığım iki canlı yayın aracı oradaydı ancak bu şahit olduğumuz polis dehşetini sanırım HALKTV dışında hiçbiri yayınlamadı. Biz gazı görünce tekrar kaçtık boğucu gazdan etkilenmemek için hemen kapı ve pencerelerini kapatmakta olan Bostancı dolmuşuna kendimizi zor attık.



Bu hareketli ve insani yönden ülkenin dönüm noktası olan eylemlerde beni en çok şaşırtan şey ise mahalleye ulaştığımızda halkın ayakta olması ve her türlü sansüre rağmen eylemlere gecenin dördünde destek veriyor olmalarıydı. O yaşlı teyzeleri sokakta yürürken görmek bu olayın muhteşem bir başarıya ulaştığını ve artık ülkenin eskisi gibi olmayacağını gösteriyordu zaten ki eylemler hala devam ediyor.  
Ertesi gün Başbakanın yurt dışına çıkması ile birlikte hükumet kanadında  yumuşamalar oldu ve polis şiddetine son vererek Taksim Meydanından ve gezi parkından çekildi. Sonrasında eylemcileri haksız çıkartmak için sayısız yalan söylendi. Revir olarak kullanılan camide alkol içildiği bile söylendi!




31 Mayısı takip eden günlerde evimize gider gibi, iş çıkışı Taksime gidip orada kalanlara yiyecek, içecek, ıvır zıvır taşıdık. 
Hepimiz öyle şeyler gördük ki, gözyaşlarımızı tutamadık bazen. Ölen kardeşlerimiz, organ kaybı yaşayanlarımız, polis şiddetine maruz kalanlarımız karşısında içimiz ezildi, hepimiz birlikte hissettik ölümü, şiddeti, kayıpları.. 




Kahkahalarımızı tutamadık bazen de. Öyle yaratıcı, öyle güzel espriler, sloganlar, şarkılar duyduk ki..



12 Haziranda kalbimiz buruk, aklımız, ruhumuz direnişte kalmış halde, yolcu yolunda gerek dedik ve ayrıldık İstanbul'dan.
Sonra tekrar karıştı ortalık. Amatörce hazırlanmış, baş rolde polis ve karşısında bir türlü bastıramadığı 3-5 kişinin olduğu, yandaş medyanın desteği ile meydanda geçen tiyatro oyununu seyrettik önce. Sonrası malum karşılıklı açıklamalar ve devamında yine kendi halkına, kendi insanına, kadın ve çocukların olduğu ortama saldırı.. Polisin Divan Otele saldırısı, Gezi Parkını boşaltması inanılmaz sahneler yaşattı.



Bu durumlar söz konusuyken gezmek, blog ile ilgilenmek öyle boş, öyle zor geliyor ki. Vicdan azabı duyuyor insan, ne anlatabilir nasıl gülebilirim ki? Ciğerimizden bir parça bıraktık, evladımızı, kardeşimizi, ana babamızı bıraktık sanki eylemlerde. Zaten öyle bir ruh hakimdi ki, oradaki herkes birbirini kardeşiymiş, evladıymış gibi kolluyordu.



Bu aralar sürekli ağzımızdan çıkan cümle 'biz de orada olmalıydık!' Ama böylesine planlanmış boş bir zaman dilimi daha oluşturamayacağız, başka şansımız olmayacak diyerek içimiz buruk devam ediyoruz yola..
Şuan Rize'deyiz. 1 hafta sonra Gürcistan'a geçmiş oluruz diye tahmin ediyorum. Buraya gelene kadar başımızdan geçenleri yazacağım kendimi iyi hissettiğim, yazabildiğim zaman inşallah.

HER YER TAKSİM HER YER DİRENİŞ! 





Ping your blog, website, or RSS feed for Free

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder