Facebok

28 Nisan 2014 Pazartesi

HİNDİSTAN -GOA- BÜYÜK BANYAN AĞACININ İZİNDE

Cem ve Güneş gittikten sonra önceki gece yaşadığımız rüyadan Ayten'e bahsettik. İçinde kaybolduğumuz banyan ağacını gündüz gözüyle tekrar görme isteği saplantı haline gelmişti. Ayten'de bizim gibi uzun yürüyüş insanı olduğu için hep birlikte yola koyulduk.
Yola koyulduk iyi güzel de ne oranın adını biliyoruz ne de nasıl gideceğimizi.. Aklımızda o geceden kalan görüntülerle tahmin yürütüyoruz anca. Mohan'ın yerinde arkadaşları gördük, ağaca yürüyeceğiz deyince mümkün değil, o kadar yol yürünür mü diye güldüler tabi :) 
Sabah kahvaltısının ardından üç kafadar yola çıkıyoruz. 
Bu yoldan arabayla, motorla ve son olarak yürüyerek geçmiş olucaz. Her geçişimizde bambaşka güzellikler bulduk. Sürekli kısa molalar vere vere yol kenarındaki göle kadar geldik. Kenardaki hindistan cevizlerini görür görmez daldı hemen Coşkun, yolluğumuzu da çıkartmış olduk ;)









 
Sonra asfalt yoldan yürüdük baya ve bişeyler içmek için durduk. Sorduğumuz insanlar bu civarda yok öyle büyük bir ağaç geri yürüyün sapak var oradan devam edin dedi. 
Biz de gerisin geri gidip hindistan cevizi aldığımız ağaçların karşısındaki yoldan saptık. Büyük bir kuyunun başında mola verdikten sonra az ilerde bulduk bir banyan ağacı ama bu bizim rüyamızdaki ağaç değil.. Gölgesinde oturduk,  doğanın, sesinin, huzurunun, sessizliğin tadını çıkarttık ve Coşkun'un zor bela deldiği hindistan cevizinin suyunu içtik.











Sonra yürüdük ve bir köyün içinde bulduk kendimizi. Köylü kadınlardan hindistan cevizini kırmaları için yardım istedik. Hindistan'da birilerinden yardım istemeniz yardım bulmanızla aynı anlamdadır. Yardımseverlik konusunda insanı şaşırtacak kadar iyiler. ( Bizim başımıza hiç gelmedi ama arkadaşlardan duyduk, ufacık bir yardım, adres sorma karşılığında bile para isteyen istisnalar da varmış )
Çeşme başındaki teyzeler cevizi kırdı, temizledi, uzun uğraşlarımız sonunda bir kısmını onlarla paylaşmayı da başardık, böyle zamanlarda Hintçe öğrenme aşkım kabarıyor, dillerini bilsek de konuşabilsek keşke bu insanlarla..









Anca bu külüstüre yeter bendeki cesaret ;) E-5 de kasksız bisikletle giderken bile korkmadım motordan korktuğum kadar!
Sonra köyde oturan turist bir kızla karşılaştık, 1 yıldır buralarda olduğunu, civarda bahsettiğimiz büyüklükte bir ağaç olmadığını söyledi.. Gün batımına az kalmış, bizim ağacı bulma umudumuz suya düştü bugünlük ama bambaşka manzaralar, insanlar ve güzel anılarla dolu bir günün ardından gerisin geri Arambol'e döndük. Bir yandan da çocuk gibi anlatıyoruz Ayten'e işte çoook büyük, içinde kayboluyorsun, yüz metreden büyük bir çapı var, içinde onlarca grup otursa bile birbirlerini göremez, evet hayal etmesi bile güç..
Günü, yolda şeker kamışı suyu içtikten sonra gölde rahatlayarak bitirdik. Üstüne de yine öyle muhteşem bir gün batımı manzarası geldi ki, bizden keyiflisi yok ;) Yarın tabii ki büyük banyan ağacının izindeyiz tekrar!



Kurbağalara karşı özel ilgimiz var, evet, yirim.

Şeker kamışı 



Daha çok fırın ekmek yemek lazım ;)





Ertesi gün aynı yolu ikinci kez yürüyerek başladık. Dün yanlış tarif yüzünden çok erken sola dönmüştük, bu sefer daha fazla ana yoldan yürümemiz gerektiğinin farkındayız. Yol kenarında kısa molalar vererek güneşin alnında yürüdükçe yürüdük.. Ayrıca yol boyunca birbirinden güzel fotoğraflar çeken Ayten'imize tekrar teşekkürler!



Türküsüz olmaaz!












Yürü babam yürü, sonunda karanlıkta, rüyamızda saptığımız yol şimdi önümüzde! Ağaca varmadan önceki son düzlükte bir grup Hint'li kafalarının üzerinde taşıdıkları masalarla beraber bize doğru yaklaşırken resmen yüzlerinde güller açmaya başladı! Sadece 'foto foto' deyip, yanıma geçtiler, sonra çekilen fotoğraflara bakıp kahkahalarla güldüler :) Sarıldık, vedalaştık ve onlar yollarına biz banyan ağacına doğru yollandık..







Hiç tanımadığın, ilk ve muhtemelen son defa gördüğün insanlarla böyesine yakın, böylesine kardeş gibi 'bir'  hissedip, hiç yoksa güler yüzünü, sevgini paylaşabiliyorsun da, her gün aynı otobüse bindiğin, metrobüste omuz omuza durduğun kendi insanlarına tek bir 'merhaba' bile diyemiyorsun.. Bu nasıl iş allasen?! Peki ne yapmalı? Değişim istiyorsak kendimizden başlamalı. Gezi olaylarında bir parça gördüğümüz yardımlaşmayı, paylaşmayı, bir ve birlik olmayı hayatımızın geneline yayıp adamına göre ayrım yapmadan kollarımızı açmalı ve içimizdeki aslolanı, sevgi ve güzelliği paylaşmayı öğrenmemiz ve öğretmemiz gerek sanırım..
Tekrar bulduğumuz ve nasıl bulduğumuzu bilmediğimiz bu büyülü ağaç bize kollarını  açtı ve içine aldı. Avatar filmindeki hayat ağacı kesinlikle buralara gelip dumanlanan adamlar tarafından çizilmiş olmalı. İnsan içine girince ne yapacağını şaşırıyor.  Kaybolmaktan öte bütünleşmek, erimek ve o ağacın bir dalı olmak istiyor.
Gökyüzünü örtmüş büyük bir çatının bazı yerlerinden ulaşan güneş ışığı vuruyor yüzüne, topraktan yükselip  gökyüzüne kavuşuyorsun ağaçla birlikte. Tırmanmak, kucaklaşmak, onunla bir olmak istiyorsun. Sevişmek, ağlamak, dağılıp savrulmak, köklerinin arasında ana kucağındaymış gibi uyumak ve unutulmak, huzur..
Elektrik kablolarından tahmin edin artık büyüklüğünü..








































Öyle bir yer ki bir sürü insan gün içinde gelip gidiyor ama ne siz onları fark ediyorsunuz ne de onlar sizi. Sadece selamlaşıyor ve kendi rüyanızda kayboluyorsunuz. Bu rüyayı ikinci kez görebilmek hem de gündüz gözüyle ne büyük bir mutluluk. Bu güzellik kaybolur mu? sorusundan bile korkuyorum artık. Böyle yerler daha düne kadar İstanbul'da da vardı. Anadolu'da da... Belki bu kadar efsanevi değildir ama ormanların içinde böyle harika binlerce kovuk vardı. Çocukluğumuzda böyle ağaçların etrafında oyunlar oynar ve onlar hakkında efsaneler uydururduk. Şimdi o ağaçların hiç biri yok ve bir daha asla geri dönmeyecekler. 
Goa o coğrafyadaki en güzel yerlerden biri. Umarım gözü dönmüş sermaye sahipleri bu güzelliği keşfedip içine o ruhsuz binaları inşa ederek ortalığın içine sıçmazlar. Çünkü buraları seneler önce görmüş olan Cem'e  göre değişim başlamış bile :(
Virüs gibi içinde yaşadığımız yeri değiştirmeden, kendi ruhumuzu yok etmeden durmuyoruz. Bu yolculuk esnasında pek çok güzellik gördük. Yok olmasına en çok üzüleceklerimizden biri de bu doğal güzelliğinin yanında değişik bir büyüsü olan banyan ağaçları olur.. Ama zor, çünkü Hinduizm'e göre bu ağaçlar kutsal sayılıyor ve tapınak olarak da kullanılıyor!
Zaten herhangi biri bile böyle bir güzelliğin kutsal olduğunu hisseder. Aslında banyan ağaçları gövdesi olmayan ve başka ağaçlar üzerinde, onların gövdelerini kullanarak güneşe ulaşan ve  tüm güneşini keserek işgal ettikleri ağacın yerine geçen bir tür istilacı incir. Evet. Karşısında korkmuyor, titriyorsunuz :)
Böylece Goa'daki son günlerimizi gece yaşadığımız bir düşün, gündüz peşinden koşarak geçirdik.
Buralara şimdilik veda etmenin zamanı geldi. 
Gün boyunca okyanusun ışıldayan görüntüsünü ve her gün bir önceki günü aratmayacak güzellikte batan güneşi, müziğini, ineklerini, kuşlarını, insanlarını, kokusunu, yemeklerini, gördürdüğü birbirinden muhteşem rüyaları, hayalleri beynimize kazıdık ve ayrılıyoruz.. 2 ay sanki 2 gün gibi geçti, ayrılmak istemiyoruz ama biraz daha güneye inelim buralardayken dimi..
Buddha Village








Panjim şehri ve Old Goa'yı gördükten sonra Palolem ve Gokarna'ya gideceğimizi söylediğimiz çoğu kişi Paradise Beach'den bahsediyor, mutlaka görün diye.. Hadi bakalım, sıradaki cennet parçasının adı da cennet!

Emine&Coşkun





Hiç yorum yok :

Yorum Gönder