Facebok

18 Temmuz 2013 Perşembe

GURCISTAN - 2

Nino Hostel Mestia'da oldukça popüler ve çok fazla misafir ağırlıyor. Nino'nun hostelden öte otel gibi işlettiği yer dünyanın her yerinden gezginlerle doluydu. Mestia'da ne yapılır diye oradakilerle konuşurken Ushguli'ye gidilmesi gerektiğini öğrendik. Gruplar Mestia'dan Ushguli'ye 200 lariye araba ile gidip geliyorlardı. Ancak bizde yürüyüş için Tiblis'deki Fransız çiftten aldığımız haritalar vardı ve tabii ki yürümeye karar vermiştik.
 
Akşam gelen ve sabah birlikte kahvaltı yaptığımız Japon'lardan daha yaşlıca olan dün hosteli gezerken dışarıda tuvalet olduğunu görünce verdiği tepki,
+ Waaooov toilet on outside, coooool!!
Öyle tatlı insanlar ki anlatamıyorum yemin ederim :)




Bizim gibi yürümeyi düşünen Patrik ve Martina adında Çek bir çiftle tanıştık kahvaltı sırasında.  Nino'nun büyük haritasının da fotoğrafını alarak birlikte 3-4 gün sürmesini planladığımız yolculuğa başladık. Köyden çıkarken yolda yemek için bişeyler satın aldık. Onlar sadece ekmek aldı. Biz ise patates, domates, soğan, ekmek :) Çantamızda da makarna, tereyağ, peynir, konserve balık ve çay mevcut :)




Mestia'dan çıkıp dağlara yöneldik ve hatalı bir seçim sonucu doludizgin akan bir dere ile karşılaştık. Derenin tam ortasında kayaların üzerinde öğle yemeği yiyelim dedik. Bunlar çıkarttı krem peynir gibi bişey ekmeğe sürüp yemeye başladılar. Biz hızlıca patatesleri soyup kızartmaya başlamıştık ki toparlanmaya başladılar bile! Bizde bi tarafta patatesler öbür yanda domates-soğan dağılmışız her yana tam mangalcı modundayız:) Derken aynı hataya düşen başka bir Çek çift de çıkageldi. Yemeğimizi bitip toparlanırken hava bozdu ve yağmur serpiştirmeye başladı. Sonradan gelen Çek'ler düşe kalka karşı tarafa geçtiler. Bizde toparlandık ve doğru yolu bulmak için geri gittik. Sonradan gelen genç çift bizden yarım saat önce yola çıkmalarına rağmen pat gene karşımıza çıktılar. Yağmur da şiddetlenmeye başlayınca çadır kurmak zorunda kaldık. Yağmur yaklaşık 3 saat devam etti. Sonra yavaşladı ve durdu. Hemen ateş yakmak için odun toplamaya başladı Coşkun. Odunları kırıp ateşi yakmaya hazır etti  ama hem herşey ıslaktı hem de ufaktan tekrar yağmur başladı. Bu sırada Çekler yola çıkmaya karar verdiler ve çadırlarını toplayıp yürümeye başladılar. Yarın saat  9 da Lakhiri'de buluşmak üzere sözleştik. Onlar gider gitmez yağmur hızını arttırdı ve yaklaşık 2 saat daha yağdı. Ara verir vermez ateşi yaktık. Yalnızlığımızın keyfini çıkardık. 








Ertesi gün sabah saat 5 te kalkıp kahvaltıyı hazırladı Caş erkenden yola çıktık. Yağmur yine ufaktan çiseliyordu. Sisli orman geçişinden sonra bulutların üzerine çıktık. Burada köylerin sınırı, vahşi hayvanların geçmemesi için çitlerle belirlenmiş. 






Çitleri geçtik ve sırası ile Kaskari, Zardlashi, Murshkeli'yi geride bırakarak, Lakhiri'de derenin üstünde bizim Çek'leri yakaladık. Her şeyleri ıslanmış dün, çantalarına asmışlar kurutmak için. Ayakkabılarını da ayaklarına poşet geçirip giymişler :) Tekrar yola çıktık. Ama ne çıkış sürekli saçma sapan yollara varıyoruz. Köpekler geldi yanımıza. Çek'ler tırsıyorlar  (özellikle genç olanlar). Sonra önden ilerleyen bu genç çift bizi Chvabiarli köyünün üstünden çıkarken sattı, ortadan kayboldular. Biz de yavaş yavaş tırmanmaya devam ettik. Gördüğümüz kafkas manzarası gerçekten harikaydı. Bir tepeyi aşıyor ve hemen bir başka tepe ile karşılaşıyorduk. Çıktık, çıktık, çıktık ve sonunda bir araç yoluna vardık. 



Yolun karşısındaki patikada gitmek istediğimiz yeri gösteren bir tabela var. Ama garip bir şekilde tabelayı takip ettiğimizde aşağıya doğru inen bir yol ile karşılaşıyoruz. Bir süre oturup, haritaları inceleyip araç yoluna geri dönüp o yolu mu takip edelim yoksa patikayı mı diye konuştuktan sonra Martina'nın da ısrarları ile inmememiz gereken patikadan aşağıya indik :)  




Yol kayboldu ama biz inmeye devam ettik. Sonunda ilerlemenin mümkün olmadığı bir yerde durduk ve geri tırmanmaya başladık. 2-3 saat kaybettik böylece ve yetmezmiş gibi sağanak yağmur başladı!  O bayırı ayağımızdaki sandaletlerle o çamurda nasıl çıktık hala bilmiyorum. ( Teva sandaletler gerçekten başarılı yeri gelmişken söyleyeyim ) Ama Kaçkarlarda karşılaştığımız iki Çek dağcı bize Gürcistan'daki tabelaların hatalı olduğundan bahsetmişti. Galiba onlarda aynı yoldan geçmişler. Derken biz inmeye başladığımız noktaya çıktığımızda yağmur doluya döndü ama Allahtan az ileride bir kulube bulup içine sığındık :) 





Kulubeye bizim gibi pek çok kişi gelmiş belli. Hatta üç gün öncenin Çek gazetesi bile vardı içeride. Çay koyduk hemen sıcak sıcak içtik ve kıyafetleri kurutup tekrar yola çıktık. 



3200 metreye kadar tırmandık ve atlı bir çoban ile karşılaştık. Çoban köyün tam altımızda olduğunu söyledi. Bizde hızlıca bişeyler atıştırıp, biraz gök kuşağı seyrinden sonra aşağıya doğru bodozlama yardırmaya başladık. 





Yol yada düzgün bir patika arıyoruz ama yok, bir türlü bulamadık! Bir patikadan öbürüne ineklerin otlamak için kullandığı yollardan resmen aşağıya doğru yuvarlanarak indik ve çook uzaklarda Adishi köyünün ilk evini gördük. Ama ortada yol yok. Neyse ağaçları ve ormanı izleyerek 75 derecelik eğimli çayırlardan aşağıya yuvarlana yuvarlana köy mezarlığına kadar geldik. Hemen mezarlığın yakınındaki Guesthouse'un sahibi Nino'nun oğlu bizi gördü ve        " olum manyak mısınız ne diye buradan iniyonuz '' gibi bişeyler diyerek yamacın sağ tarafındaki yolu gösterdi : \ 



 16 saatlik tırmanış ve inişlerden oluşan yorucu yürüyüş sonrası oğlanın peşine takılıp Nino'nun evine gittik. Çok eski ve büyük bir ev. Yukarıda otlayan hayvanları görünce sıcak ve şekerli süt olsa diye geçirmiştik içimizden ve Nino sofraya sütü de koydu :) Bu arada Mestia bölgesinde de neredeyse herkesin adı Nino :) 
Yedik, içtik, temizlendik, yattık. Cebimizde nakit para olmadığı için bizim tüm giderlerimizi yol arkadaşlarımız karşıladı. 




Sabah biz kahvaltı yaparken onlarca kişi Adishi'den yola çıkıyordu. Nehir boyunca yukarıya tırmandık. Solumuzdan irili ufaklı dereler nehre akıyordu. Bu nehri geçmek için sularının azaldığı Adishi buzuluna yakın bir yerlere kadar gitmemiz gerekiyordu. Nehir geçiş noktasına geldiğimizde bizden önce çıkanların hepsi oradaydı. At sırtında nehri geçtik ve kişi başı 20 lari isteyen adama cebimizde kalan son parayı (toplam 13 lari) verdik :) 




Yine zorlu bir tırmanış başladı. Yolda bize kahve ikram eden İsrail'li grupla kaynaştık. Muhteşem lezzetli hurmalardan ikram ettiler. Tunus hurması falan yanında hikaye..
Otların üzerine yatıp kaldım bir süre, manzara güzel, hava güzel, insanlar güzel.. Bir de uğur böceği geldi kondu elime, gitmiyor bir türlü, parmağımla okşuyorum itiyorum, bana mısın demiyor :) 








Bayırı bitirdik. Artık iniş var. Zareshokhalde buzulundan beslenen başka bir nehrin kenarından aşağıya doğru Kala adında bir köye yöneldik. Binbir çeşit çiçek ve küçük derenin olduğu yolda uzun süredir aradığımız büyük bir kaya bulduk ama sprey boyamız bitti
 :( 





Kala'da kamp yapmayı düşünüyorduk. Ancak çay bardağı koyacak düz alan olmadığı için köyün tam ortasında çeşmenin yanında çadır kurmak ve ateş yakmak için izin istedik. Tüm Gürcü halkı gibi bu köyün yerlileri de turistlere çok saygılı ve iyi yaklaşıyorlar. Hiç bir sorun olmadığını hatta orada duran kesilmiş ağaçları yakabileceğimizi söylediler. Dağlardaki son kamp yerimiz olduğu için güzel bir yemek yapalım dedik. Soğanlı, dometesli, tereyağlı makarna ile közde patates yaptık. Martina ve Patrik'te şarap aldılar. Kamp ateşi etrafında yemeğimizi yedik, çayımızı içtik. Muhteşemdi.

Bu arada domuzlar bildiğin ot yiyor, kendi bokunu yiyeni görmedik şimdiye kadar :)



Sabah kalkıp kahvaltı hazırladık ve toplanmaya başladık ki önünde hayvanları elinde kızılcık sopası olan bir yaşlı amca çıka geldi, ateşin kalıntılarını görünce sopayı öyle bir şaklattı ki hayvanların sırtında benim içim acıdı. Sonra bize gelip söylenmeye başladı ama anlamadığımız için sorun yoktu, gitti :) Patrik gelince  ona bağırmaya başladı. Amcanın sesini duyan köylüler, özellikle kadınlar gelerek amcadan daha yüksek sesle bağırmak suretiyle susturmayı başardılar :) Meğer yaktığımız hazır dalları bu amca ormandan toplayıp yığmış oraya. Ne bilelim.. 
Sıradaki durak ve son durak Ushguli. Yolda yine İsrail'lilerle karılaştık. Alman'larla ve Polonyalı bir çift ile karşılaştık. En sonunda da bizim iki genç Çek çift ile karşılaştık. Ushguli yolu öyle yoğun bir trafiğe sahip ki sanki E-5. Nerede çokluk orada bokluk dedik ve dönenler de diğer köylerden farklı bişey yok Ushguli'de deyince Mestia yönüne giden araçlardan birine attık kendimizi.
Mestia'dan dolmuşla hep beraber Zugdidi'ye geçtik. Patrick ve Martina ile ayrılıyoruz burada. Onlar trenle Tiblis'e geçecek, biz Rusya'ya geçiş için Kazbegi'ye. Güldük, eğlendik, paylaştık, iyi vakit geçirdik. Sarılıyoruz ve birbirimize aynı şeyi söylüyoruz.
- İstanbul'da bir eviniz var artık unutmayın sakın!
+ Prag'da bir eviniz var, tekrar görüşeceğiz!



Şans bizden yanaydı, ilk duran araba Mercedes. Büyük bir firmanın yöneticisi olan Malkhaz Kurtanidze bizi Samtredia ve Kutaisi arasından Türk Petrol-Hasan Dayı'nın Yerine kadar götürdü. Saat 22:00 ye geliyordu, tırların durduğu alanın yan tarafında çadırımızı kurduk ve hemen uyumuşuz. Sabah Hasan Dayı'nın yerinde sadece 5 lariye çorba, çay, peynir, zeytin yedik. Oraya gittiğimiz andan ayrıldığımız ana kadar, uzatmayın bu geziyi, insanlar kötü, bak bu kızın başına bişey gelir diyee diye ömrümüzden ömür götürdü sağolsun :) Samsun'lu bu amca sabah sabah moralimi biraz bozsa da olacağın önüne geçilmez dedim en son ne yapayım! :)
Buradan Kutaisi'ye kadar yarım saate geldik. Birkaç araç değiştirerek Gudauri'ye yaklaşık 2 saate vardık.




 Otostop çekerken hiçbir yerde yarım saatten fazla beklemedik ve rahat rahat istediğimiz yere gittik. Nimet yemin ediyorum :) 
Gudauri kayak turizminin yapıldığı bir bölge ve birçok otel var. Oteller bölgesini geçip otostopa devam edelim diye yürümeye başladık. Az sonra yol kenarında park halinde Şirin Nakliyat'a ait 3 tır gördük! Çölde su bulmuş gibi koştuk yanlarına :) 
- Selamın Aleyküm!
+ Aleykum Selam 
- Yol kenarında görünce gelip bir selam verelim dedik abi.
+ Hoşgeldiniz, ne güzel Türkçe konuşuyosun sen İran'lı mısın?
- Yok be abi Türküz! : )))
ve muhabbet başlar.. Konya'lı üç arkadaş Burhan, Doğan ve Yusuf abi tırlardan biri arıza yaptığı için durmuş ve usta bekliyorlardı. Bize bişeyler yedirdiler hemen, böylece öğle yemeği sorunu da hallolmuş oldu :) Çok gezgin tanımışlar  ve taşımışlar ama Türk'e rastlamamışlar hiç, çok enteresan dimi! 
Yusuf Abi evli olduğumuzu öğrenince,
+ Ben Hanıma kalk beraber yola çıkıyoruz, gezicez otostop ile desem, git kendini okut hemen bir hocaya delirdin mi! der. Boşanır da yine gelmez :) 



Yaklaşık bir saat sonra bu güzel insanlardan ayrıldık. Yolda yakalarsak sizi beraber gideriz dediler. 

Pek fazla araba geçmediği için biraz zor oldu araç bulmak. Kazbegi'ye giden minibüsler geçiyordu sürekli. Gudauri'ye kadar gelen bitanesi, yaşlı bir kadını evine bırakmak için tepeye tırmanırken yanımızda durdu. Para yok otostop çekiyoruz diye anlattık işaretlerle, yaşlıca biri olan şoför zorla bindirdi bizi, kadını evine bıraktıktan sonra da taa tepeye, yol çalışmalarının olduğu yere kadar götürdü. Para da istemedi :) 
İndiğimiz yerde dinazordan hallice bir köpek karşıladı bizi, yanımızdaki bayat ekmeğin tamamını bir lokmada yuttu :) Kafkas çoban köpekleri şuana kadar gördüğümüz en büyük köpekler. Havlayarak gelip kuyruk sallamaya başlıyorlar genellikle :) İnsana yakınlar ( yani korkunuzun kokusunu almadıkça, her köpek için geçerli bu aslında ) ama diğer köpeklere ve vahşi hayvanlara karşı acımasızlar! 





KAZBEGI TRAVERTENLERİ
Buradan Kazbegi'ye kadar arabalarıyla gezen genç bir çift ile geldik. Yarın dini bir bayram olduğunu ve tepedeki kilisenin çok güzel olduğunu mutlaka görmemiz gerektiğini söylediler. İndiğimiz yerde kavak ağacı dolu bir parkta kamp yaptık o gece. Sabah kahvaltının ardından çantaları hazır edip, köyü geride bırakarak kiliseye doğru yürümeye başladık.




Bizimle beraber genç, yaşlı yüzlerce insan vardı. Yaşlı başlı teyzeler, amcalar o dik patikalardan nasıl çıkıyor inanılır gibi değil, iman gücü budur :)


KAZBEGI DAĞI KİLİSENİN SAĞ ARKASINDA BULUTLARIN İÇİNDE. GİTMESEK DE GÖRMESEK DE O DAĞ BİZİM DAĞIMIZDIR ;)








Hızlıca aşağıya inip çadırı toplamaya başladığımızda ağaçların arasından bizim tırların geçtiğini gördük ama yetişmemiz mümkün değildi.
Bu arada parkta koocaman bir deve, keçi ve köpekleri, bir de yavru kedisi olan göçebe Gorhan Deveci ile tanıştık. Uzun süre Türkiye'nin çeşitli turistik yerlerinde yaşamış ve Devesi ile sorunlu çocuklara Deve Terapisi yaparak geçimini sağlayan, tek başına hayvanları ile beraber Gürcistan'dan Rusya'ya geçmeye çalışan ama hayvanların sınır geçişi problemlerinden dolayı 6 aydır Kazbegi'de bekleyen bir gezgin. 
İnternet sitesi http://gittaohan.tripod.com/index.html






Bizi Kazbegi'den Rusya sınır kenti Vladikavkaz'a kadar götüren arabanın sahibi inanılmaz derecede konuşkan biri ama hiç anlamıyoruz ki! Coşkun önde adamın yanında ben arkada oturuyorum. Adam anlatıyor da anlatıyor, Coşkun söylediklerinden bazı kelimeleri tekrar ediyor kafa sallıyor anlıyorum diye, sonra adam bişeyler soruyor cevap bekliyor. Bizimkinden çıkan cevap her seferinde aynı, 'valla anlamadım ki!'  :) 



Çok hızlı ve kolay geçtik sınırdan. Merkeze, Moskova'ya gidecek olan tren istasyonunun önüne kadar bıraktı bizi amca saolsun :) Tren için bilet alalım dedik önce, sonra bişeyler yiyelim. Bize bilet alacağımız yeri gösteren kapıdaki güvenlik görevlileri 5 dakika sonra biz sıradayken çağırdı bizi. İngilizceleri de yetersiz, sadece Biletsiz gitmek ister misiniz? Paranız var mı? gibi sorular soruyorlar. Biletsiz nasıl gidebilirim, herkes bilet kuyruğunda biz neden almayalım deyince cevap veremediler. Sadece bilet ile 5.700 ruble biletsiz 3.500 rubleye gidebileceğimizi söylediler. Sakata gelmeyelim dedik geçen sefer biletteki isim problem olmuştu, şimdi böyle 2 gün sürecek bir yolculuk için bilet olmazsa kesin bir aksilikle karşılaşırız dedik ve gittik biletleri aldık. Yata yata Moskova'ya kadar geldik bu sabah.

Gürcistan Hakkında Genel Görüş

Gürcistan'a Sarp sınır kapısından giriş yapanlar için en kolay gezi güzergahı, önce Batum ve çevresi, Zugdidi, Mestia, Borjomi, Mtskheta ( biz gezemedik ), Tiflis ve son olarak Kazbegi                 ( Stephantsminda yeni adı ) şeklinde olabilir. Özellikle Gürcistan'dan Rusya'ya geçmeyi planlayanlar için tabii ki..

Buraya gelmeden önce çokça kişiden dikkatli olun, şurası tehlikeli, aman oraya gitmeyin çok tehlikeli vs. vs. birsürü şey duyduk. Geçen yazıda bahsettiğim Zugdidi yolunda kapalı  kasada birlikte yol aldığımız Fransız gezgin de insanların kendisine sürekli bu tarz uyarılarda bulunduğunu söylemişti. Ama hiçbirimiz, yani biz ve tanıştığımız diğer insanlar Gürcistan'da kötü bir insanla yada olayla karşılaşmadık. Aksine, karşımıza çıkan herkes mi yardımcı, herkes mi iyi olur! Galiba insanlar bilmedikleri, gitmedikleri her şeyden, her yerden korkuyor.. Otostop ile araçlarına bindiğimiz insanlar mola verdiklerinde istemediğimiz halde bize dondurma, gazoz, su vs. aldılar. Hiç bilmediğimiz bir köyde, hiç bilmediğimiz ve bizi bilmeyen insanlar evlerini açtı, yemeklerini paylaştı. 
Tabii ki her millette, her toplumda iyi de var kötü de. Bu gezi sonrası meslek hayatıma insan sarrafı olarak devam ederim belki;) 




Harcamalar

13 gün içerisinde, yemek, hostel, ulaşım vs. giderleri toplamı 750 Lari. ( 871.34 TL)


Ping your blog, website, or RSS feed for Free

11 yorum :

  1. fotoğraflar çok güzel :)

    Rusya daha eğlenceli geçer sanırım. Merakla bekliyorum :)

    Ceyhun

    YanıtlaSil
  2. Gürcistan'a gıtmeyı dusundugum su gunlerde tesadufen blogu kesfettım ve cok begendım. mukemmelsınız :)

    YanıtlaSil
  3. Moskova`da yardima ihtiyac duyarsaniz bana ulasabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  4. 3 sene Gurcistan'da kaldim bu kadar detayli bilmiyorum oralari. Cok guzel bir gezi olmus...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. :)) Bizim de gezemediğimiz çok yeri kaldı ;)

      Sil