Facebok

21 Aralık 2013 Cumartesi

ENDONEZYA - BUNAKEN ADASI

Gili adasında çok özel bir 'ilk' ve büyük ihtimalle 'son' yaşadığımız, yani birlikte kocaman bir balina köpek balığı gördüğümüz yaşlıca iki dalgıcın tavsiyesiyle dört gün süren deniz yolculuğunun ardından, Endonezya'daki son durağımız Bunaken adasına ulaştık!



Kısa bir araştırma sonunda yol arkadaşlarımızdan ayrıldığımız iskeleden 10 dakika yürüme mesafesindeki Panaroma hostele kapağı attık. Burada üç öğün yemek dahil kişi başı yaklaşık 10 dolara anlaştık. Manzarası çok güzel ama manzaraya bakan odaların fiyatı az bişey daha yüksek.
Tüm Asya'da olduğu gibi Endonezya'da da yemek bizim özellikle de benim için sorun oldu. Keşke acı seven biri olaydım zamanında ama Panorama'da yemeklere tek kelime ile mükemmeldi diyeceğim. Siyah kılıç balığı dahil bol bol balık ve sebze yedik. Acı sosları hep ayrı getirdiler yani isteyen alıyor, mis. Ben de gayet mutlu mesut yumulabildim yemeklere sonunda :) Manzarası, güler yüzlü çalışanları, gezginlerden oluşan ortamı, yemekleri ve diğer yerlere oranla çok daha uygun olan fiyatı ile gözüm kapalı tavsiye ediyorum burayı.

               

Coconut !?!!


Tipi duriana benzeyen bambaşka bir meyve jackfruit..
Bunu da yerde bulduk, hayal gibi muhteşem bir tadı vardı, bir çeşit mango sanırım.



Evet buranın da en büyük sorunu çöp. Yakınlarındaki Manado şehrinin ve sanırım başka bir kaç şehrin tüm çöpleri denize boşalıyor ve akıntı, gelgitler tüm çöpleri bu adaya taşıyor. Henüz denizin altında fazla değiller ama özellikle güney batı sahili içler acısı durumda. 

 


İlk gün şöyle bir etrafı gezdikten sonra dinlenip, çamaşırları yıkattık. Uzun yolculuklardan sonra çantadaki her şey kirleniyor tabi, giyecek don bile kalmıyor. Böyle durumlarda şallar çok işe yarıyor ve çok rahat. Benimki artık parçalandığı için buradan yeni bitane aldık ve temiz çamaşırlar gelene kadar Coşkun sarındığı bu şalla dolaştı garibim :)












                  












Bu ada turistik bir yer değil. Daha çok gezginlerin ve dalış severlerin uğrak noktası. Dünyanın her yerinden insanlar vardı ama Türk misafirleri bizden önce sadece 1 kişi, Nevzat Ş. Okursa selam çaksın diye yazıyorum şöyle ki, Nazım Hikmet'in mezarında fotoğrafımızı çeken kişinin birkaç ay sonra tesadüfen bloğu keşfedip fotoğrafımızın altına -ben çektim bu fotoyu galiba- yazdığını gördükten sonra, tesadüf bu ya her şey olabilir diyorum:)

Teknoloji&internet olmayınca sohbet kesinlikle çok daha keyifli oluyor. Poul, Petr, Mike, Piccioni, Lars.. Birlikte uzun sohbetler mi yapılmadı, poker masaları mı açılmadı. Özellikle bizlerden yaşça büyük Lars'ın bilmece ve oyunlarıyla gülmekten yarıldık resmen. 

Bu adada ne yapılır? Su altı keşfi ve sessiz sakin keyifli günler geçirmek dışında yapacak pek bir şey yok. Lars 20 yıl önce geldiği bu adaya, aynı yere tekrar gelmiş şimdi ve 1 aylık tatili boyunca burada keyif çatacak sadece.

Adanın her yerinde hindistan cevizi ağaçları var. Ortasında bir küçük koru, yan tarafında eskiden volkan olan başka bir ada ve bu ada tarafındaki ormanlık alan ise bir milli parktan ibaret. Öyle insanların uzanıp güneşlendiği kumsalları falan yok. Mangrovlarla çevrili birkaç küçük kumsal var ama zaten su altını gözlemlemekten çıkıp da şu kumda yatayım biraz diyecek ne istek ne de vakit kalıyor. Dalışa gitmiyorsanız gidenlerle birlikte çıkıp şnorkelle vakit geçirmek veya adanın arkasından yada Panaroma'nın baktığı ön tarafından biraz açılarak şnorkelle takılmak, bol fotoğraf çekmek mümkün ama özellikle ön taraf için öncelikle çöpleri aşmak gerekiyor.


               





İkinci gün sahile inerken Poul ve yanında kızın biri ellerine almışlar ayakkabıları yürüyorlar, neymiş efendim hindistan cevizi toplayacaklarmış. Coşkun'la birbirimize baktık ve yok artık, bunlar mı çıkacak o ağaçlara, hem de şortlarıyla dedik, gözlerimizle tabi :) Yukarı çıkıp pantolon ve uzun kolluları giydi, isviçre çakısını kuşandı hemen Coşkun, onlar gider de bu durur mu, peh!
Biz giderken onlar dönüyordu, tabi tahmin ettiğimiz gibi eller boş :) Biz ise topladıklarımızı yukarı taşıyamadık, iki sefer in çık yapmak zorunda kaldık:) Coşkun bahçelere dalma, meyve toplama konusunda hiç acımaz ve asla az ile yetinmez. Hepimize iki gün yetecek kadar hindistan cevizi topladı.
Meğer buradaki ağaçlar sahipliymiş, gerçi bilsek de farketmezdi ya. Kaldığımız yerin sahibi olan kadın geldi ertesi gün,
-Kim aşağıdan hindistan cevizi topladı?! Kesinlikle bir daha olmasın, burada herkesin ağaçları belli, sizi hırsızlık için ben gönderdim sandılar. Bana söyleseydiniz keşke bizim ağaçlar hem alçak tırmanmanıza bile gerek kalmadan her zaman alabilirsiniz..
Yuh anam neler dönmüş ya, her zaman mı problem olur bizim göz hakkı deyip ağaca çıkmamız:) Neyse özür diledik falan kapandı konu. Kimsenin böyle açgözlü davranacağını sanmam ama siz siz olun bilmediğiniz ağacı indirmeyin bizim gibi, birkaç taneye laf etmezler sanırım ama şansınıza kalmış!




Şimdiye kadar gördüğümüz en renkli deniz altı burada. Şu kadar söyleyeyim yüz metrekarelik bir alanda birbirine benzeyen iki mercan bulamazsınız. Her biri farklı renkte, farklı dokuda, farklı şekillerde... Özellikle adanın doğusundaki mangrovların olduğu bölge inanılmaz. Burası da tıpkı Sipadan ve Mabul adasındaki gibi derin sularla çevrili ve iki okyanusun birbirine karıştığı akıntılarla beslenen bir yer. Bu kadar çöpün içinde böyle bir deniz altı ile karşılaşacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi.






























































Şöyle özetlemek galiba doğru olur. Suya girdiğinizde neye bakacağınıza şaşırıyorsunuz. Eğer özellikle şu hayvanı göreyim derseniz daha az mercanın bulunduğu yerlere dalmanızı öneririm. Çünkü mercanlar ve balıkların çok olduğu yerde dikkatinizi bir şeye vermek imkansız. Büyü gibi bir şey. Neler görmedik ki burada, çeşit çeşit mürenler, napolyon balıkları, yengeçler, deniz yıldızları, kaplumbağalar, mantalar, bir sürü yumuşakça, envai çeşit ve renkte resif balıkları, ahtapotlar, mercanlar, mercanlar ve mercanlar...









                









                 






































Toplamda iki kere daldık. Biri gece dalışıydı, ikinci seferi iple çekiyorum gece dalışı için, çok güzeldi..
Dalışın ilk ve en önemli kuralı su altında hiç bir şeye dokunmamaktır. Bu kurala uyun!
Nedenini Coşkun anlatsın direkt,
Sekiz on kişilik bir grupla su altına indik. Benim badim Poul'un havası erken bittiğinden ona güvenli derinliğe kadar eşlik edip ben ve başka bir rehber 5-6 metrede takılıyorduk. Neyse elindeki demir çubukla bir kovuğu kurcalamaya başladı. Birden bir ahtapot fırladı delikten. Çok ilginç bir rengi vardı. Parlak mavi halkalar... Biz Akdeniz'de çok ahtapot çıkarttığımız için hemen refleks olarak elimi uzattım ve dokundum, hayvan sinirlendi, mürekkep fışkırttı. Rehber hemen tuttu beni, sarstı ve yazı tahtasına kesinlikle dokunma yazdı. Eğer ısırırsa 5 dk içinde ölürsün dedi. Elimi kocaman bir istiridyenin içine uzatarak buna dokun sadece parmaklarını kaybedersin ama bu ahtapot öldürür! Meğer bu dünyadaki en zehirli hayvanmış. Mavi halkalı ahtapot. Sadece dokunduğum noktada, yani avucumda bir parça deri öldü. 

Ne diyeyim, resmen bok yoluna kaybediyoduk adamı!

Bu arada su altı kameramız düzelecek gibi değil, ya yenisi alınacak ki ona para vermek imkansız gözüküyor şuan yada su altı fotoğraflamaya veda edicez.. Bu hayvanların hepsini şnorkel yaparken görebilirsiniz. Zaten fotoğraflar snorkelling sırasında çekilmiş. Paylaştıkları için Petr, Mike ve Leos'a çook teşekkürler. 

Güzel bir haftanın ardından adaya yaklaşık 1 saat uzaklıktaki Manado şehrine döndük Slovenya'lı birkaç gezginle birlikte. Onlar meşhur hayvan pazarına gideceklerdi ama gördüklerimize dayanamayız diye biz gitmesek daha iyi dedik, iyi ki de gitmemişiz. Bu hayvan pazarı anlatmaya bile dilimin varmadığı iğrençlikte bir yer :( Sokaklardan toplanmış ve seçilen hayvanın göz önünde anında öldürülüp, kesilip, satıldığı köpek kedi, yılan ve sıçanların pazarı.
Akşam hava alanında karşılaştık bunlarla, gittiklerine gideceklerine pişman olmuşlardı tabi..

Endonezya'ya doymanın mümkünatı yok. Gidemediğimiz çok yer var, ayrılırken tek tesellim ikinci sefer gelmemize sebep olmaları umudu!
Sonunda Endonezya'yı  da geride bırakıp mecburiyet yada harcayacak bol para yoksa gezginlerin kesinlikle uğramaması gereken, Singapur'a doğru yola çıktık.

Endonezya Notları

Güvenli bir ülke ama başkentinde vakit geçirmedik, şehir yaşamında nasıldır bilemem. 
İnsanları genel olarak konuk sever ve iyi niyetli.
Kolay sinirlenmiyorlar ama sinirlenince de kaçmak lazımmış.
Dünyanın en güzel ülkelerinden biri, tropikal adalar, farklı kültürler, farklı coğrafyalar ve farklı dillere sahip. 
Dilleri çok basit, öğrenmesi çok kolay.
Cemaatin 12 okulu var Java'da!
Türklerin un, halı ve lastik fabrikaları var.
Çoğunluk müslüman ama her dinden, her inançtan insana rastlamak mümkün ve çok rahatlar.
Bütün dini tatiller resmi tatil. ( Budisti, Hindusu, Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi.. herkes eşit ve birlikte iç içe sorunsuz yaşıyor )
Deniz ürünleri ve asya mutfağı&acı severseniz aç kalmazsınız.
Geleneksel yiyeceklerinden közde bambu kamışı içinde, muz kabuğuna sarılı olarak pişen çeşit çeşit pirinçleri var, çok lezzetli. Özellikle bu şekilde Toraja tarafında yediğimiz kırmızı-siyah pirinç çok iyiydi.

Harcamalar


2 ayda ( dalış eğitimini de burada, yani Bali'de aldık, Thailand'a göre çok kazıkmış, ikimiz için 700 dolar ) yol masrafları, yemek, konaklamalar ve ıvır zıvır harcamalar dahil toplamda yaklaşık 4.500 dolar harcamışız, yuh : /




Vallahi böyle gidersek dönüş yakındır, nayırrrrrrr!!


Emine&Coşkun


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder