Facebok

10 Temmuz 2013 Çarşamba

GURCISTAN - 1

Batum'a Girdik Derken Tiflis' deyiz!

Hopa'dan Sarp sınır kapısına giden dolmuştayken yanımızdakilerle muhabbete başladık.
Batum hakkında pek ilgi çekici şeyler söylemediler, direkt Tiflis'e geçin dedi hatta herkes.
Dolmuşta tanıştığımız Necmettin Amca, Batum-Artvin arasında mekik dokuyarak yaşayan emekli bir adam. Evi Batum'da , Artvine ise hemen hemen hergün sadece okey oynamak için gidiyor :) Necmettin Amca ile beraber hızlıca Batuma girdikten sonra, Tiflis'e giden trene yetişmek için birlikte zorlu bir maratona başladık.
Batum'dan sonra Ozurgeti'ye gidene kadar çevremizdeki manzara inanılmaz güzeldi. Bambu kamışından çaya kadar aklınıza gelebilecek her türlü meyve-sebze yetişiyor buralarda.
Saat 20:00 de Ozurgeti'den kalkan treni, iki istasyon sonra ford transit dolmuşu 5 Lari vererek ralli aracı gibi kullandırtan Necmettin Amca sayesinde yakaladık.
Tren biletini Necmettin Amca'nın bir yakını almıştı bizim için. Kontol sırasında pasaporttaki isim ile biletteki isim aynı olmadığı için  problem yaşadık. Tekrar bilet almamız gerektiğini söylediler. Bir sonraki istasyonda 28 Lari tutan 2 bilet için ekstra 8 Lari alarak ismi düzelttiler. Yani 4. sınıf bile olmayan, sıradan bir bilette bile isimin önemli olduğunu gördük.
12 saat süren yolculuktan sonra Tiflis Avlabari bölgesinde bulunan Tibilisi Hosteli yaklaşık 1 saat süren arayış sonucunda bulduk. ( Bu Hosteli Dilberdüzünde karşılaştığımız Çek dağcılar önermişti 15 lari ve fena değil diye )
Cheap-Clean-Good yazıyor hosteli gösteren tabelalarda ama girmeden önce mutlaka pazarlık yapılması gerek. Yoksa bizim gibi 15 Lari yerine 25 Lari ödeyebilirsiniz. Çok rahat, aşırı salaş bir yer. Pek temiz olduğunu da düşünmüyorum ben ama kişiye göre değişiyor bu anlayış gördüğüm kadarıyla :) Hostele vardığımızda herkes uyuduğu ve yorgunluktan bayılmak üzere olduğumuz için gördüğümüz ilk yatağa yattık hemen. Yattığımız yer iki kişilik olduğu için özel oda parası aldılar sanırım. Herneyse ne olursa olsun önce konuşmak lazım dimi :)


 2 gün kaldık Tiflis'de. Önce teleferikle kale, kilise ve botanik parkın bulunduğu alana çıktık. Pek etkileyici bir şey yok buralarda. Botanik park demişler ama bizim çocukluğumuzun geçtiği bakımsız bahçelerden hiçbir farkı yok. Zaten nasıl becerdik bilmiyorum ama bahçeye girişi ararken çalıların arasından geçtik, dolaştık biraz derken meğer içerideymişiz, ücretsiz girmişiz haberimiz yok :) Beklentileri yüksek tutmamak lazım..
Şehrin ortasından Ardahan'dan doğarak Hazar denizine dökülen Kura Nehri geçiyor.



Tiflis ana caddeleri çok geniş ve bakımlı. Rus döneminden kalan büyük ve ihtişamlı binalar var. Arka sokaklarına girinceyse manzara değişiyor.





Sokak aralarında dolaşırken tesadüfen harika bir dondurmacı bulduk. Tiblis'de bulunduğumuz süre boyunca çocuk gibi gidip gelip dondurma aldık ordan :)







Akşam yemeği için Özbek restoranında meşhur Özbek pilavı yemeyi planladık. Hostelden dışarı adımımızı atar atmaz yağmur çiselemeye başladı ve henüz yarı yoldayken bardaktan boşalırcasına sağanak başladı. Herkes biryerlere sığındı. Biz de insanların bişeyler içtiği biryerde bulduk kendimizi, açlıktan ölmek üzere yağmurun dinmesini bekledik ama arttıkça arttı 10 dakika yağar diye tahmin ettiğimiz sağanak yağmur aynı şiddette 2 saat yağdı! Yine her işte bir hayır vardır dedik oturduk menü sorduk. Hiç bilmeden verdiğimiz sipariş sonunda gelen yemeği çok keyif alarak yedik ( Harço ve Çakapuli ) Ertesi gün ise inat edip gittiğimiz Özbek lokantası hem kazık ötesiydi hem de pilav kötüydü :/
Gün boyunca iphone a takılabilecek telefon hatti için Beeline ofisi aradık. Heralde ( umarım ) hiçbir yerde sim kart alabilmek için bu kadar yer dolaşmayız. Bir de ispirto! Hiçbir yerde yok. Eczane'den alkol satın almak zorunda kaldık. Oldukça iyi yanıyor ama neredeyse 3 kat daha pahalıya geldi.


Hostel'de Gürcistan yolculuklarının son gününde olan Fransız çift ellerindeki  haritaları bize verdi ve Mestia'ya gitmek üzere yola çıktık.

Mestia'ya Gidiyoruz Derken Borjomi'deyiz!

Metro ile Trenden indiğimiz yere ( Station Square ) geldik ve Mestia'ya giden araçları arıyoruz. Az da olsa İngilizce yada Türkçe bilen yok anasını satayım. Neyse işaretlerle bir şekilde anlaştık ve Mestia arabasının akşam, belki de sabah 06:00 da kalkacağını öğrendik. Öğle saati orada beklemektense Metro ile Didube istasyonuna giderek oradan Borjomi yada Mtseka'ya gideriz dedik. Ve ilk kalkan araba Borjomi'ye olduğundan 3 saat sonra Borjomi'ye vardık bile!


Burası turistik bir yer. 90 lı yıllarda Alman Hükümetinin desteği ile Borjomi Mineral Water - National Park olarak ilan edilmiş. Rus Çarlığı ve Sovyet döneminde de tatil yeri olarak kullanılıyormuş. Gerekli bilgi ve haritaları ücretsiz olarak Turizm Information dan aldıktan sonra peşimize takılan guesthouse dan başka kelime söyleyemeyen garip insanlardan kurtulup akşam yemeği için Old Borjomi adlı restorana gittik. Kuzu etini kamyon lastiği kıvamına getirebilen bir aşçıları var :) Ama domuz eti diye getirdikleri  (ki bizce inek etiydi) yemek ve soğuk çorbaları harikaydı.
Hostel aramak için çıktığımızda Georgi adında 10 yaşlarında bir çocuk takıldı bu sefer peşimize. Bu durumdan pek hoşlanmasak da yine yolda yakalandığımız sağanak yağmur yüzünden çocuğun peşinden gittik evine.

Kakhisi'ye Gidiyoruz Derken Yine Borjomi'deyiz!

Sabah taktık çantaları sırtımıza çıktık yola.
İlk olarak teleferikle National Park başlangıç noktasına vardık. Haritadan seçtiğimiz hedef Kakhisi gölü. Burada rahat kamp yaparız.
Doğal kaynak suyu bölgesindeyiz, nasıl olsa her yerden su akıyordur diye düşünen Coşkun yüzünden ısrarlarıma rağmen yanımıza 0.5 litre dışında su da almadık.15 km yürüyerek Tori köyüne vardık ama 15 km boyunca sadece tek bir noktada su vardı o da ormandan gelen bulanık bir suydu. Öyle susamıştık ki içtik valla ve öğle yemeği için makarna da yaptık. Su çok önemli tedarikli olmak şart! Bizim düştüğümüz hataya düşmeyin böyle bir yerde bile susuz kalabiliyormuş insan:) 






Orman içinde uzun ve sürekli tırmanış gerektiren bir yolu ister istemez yavaş alıyorsunuz. Hele söz konusu ben olunca 20 adımda bir nefes alabilmek için duruyorum napayım:)  Kaçkar'lara çıkarken bile bu kadar zorlanmamıştım, nem yüzünden belki de.. Ama yolun güzel tarafları daha çok. Kuş sesleri, manzara, orman kokusu vee dağ çilekleriiii!





 Göle varmamıza 6 km vardı ama hava kararmak üzere ve vardığımız köyde kamp yapacak alan da, su ve elektrik de yok! Otlar insan boyu, etrafta bir sürü köpek havlıyor bize.. Az önce ayak bileklerimize kadar çamura batmışız  ve kafamdan büyük bir ayı pençesi izi görmüşüz, çook susamışız, acıkmışız, yorgunuz, berbat haldeyiz kısaca. 8 haneli köyde en yakın evin önünden geçerken 8-10 yaşlarındaki bir çocuk ve babası sandığımız adama boş su şişesini göstererek su istedik. Çocuk su kabını doldurup getirene kadar, Türk olduğumuzu öğrenen ve biraz Türkçe bilen Vano Amca bu akşam bizde uyuyacaksınız diyerek evine davet etti bizi :) Bu insanlarla karşılaşmasaydık perişandı halimiz.





Eve yaklaşık 50 metre uzaklıkta olan bir kuyudan şişelerle taşıyorlar suyu. Çamurlu ayaklarımızı ve kıyafetlerimizi yıkadık önce, daha doğrusu yıkadım. Bu arada kaş ile göz arasında ayaklarını da yıkattı sonunda bana Coşkun :)
Ev sahibi Vano Amca, eşi Manana, torunları Luka ve onları ziyarete gelen, uzun yıllar Türkiye'den Batum'a birlikte mal getirdikleri arkadaşları Manana ve oğulları Edo ile Luka. Bizdeki Ali - Ayşe gibi bunlarda da Manana ve Luka var heralde dedik :)
Birsürü domuzları, tavukları, bir tane de inekleri ve köpekleri var. Aklınıza gelebilecek her türlü sebzeyi kendilerine yetecek kadar yetiştiriyorlar. Bugüne kadar yemiş oluğum en lezzetli patatesler, yumurta, kaymak, taze yeşillikler sabah akşam masalarında. Akşam yemeği, sabah kahvaltısı, ellerinde ne varsa serdiler önümüze. Benzin ile çalıştırdıkları jeneratör ile elektrik de sağladılar akşam 2 saat. Telefon ve foto makinesini şarj ettik ve çocuklarla iskambil oynadık yatmadan önce.
Kahvaltı için meşhur Haçapuri'lerinden hazırladılar. Gül reçeli bize yetişmedi ama harika kiraz reçellerinden yedik. Yolluk da koydular çantamıza zorla :)



NE BAKTIN LA?








Ertesi sabah bu yardımsever aile ile vedalaştıktan sonra göle doğru yürüdüğümüzü zannederek tam tersi yöne 4 km yürüdüğümüzü otostop çektiğimiz araca binince öğrendik! Bindik artık inmeyelim kısmette yokmuş, ( aslında yazarın burada demek istediği; başlarım göle yeter 1 adım daha atamicam artık ) devam edelim her nereye gidiyorsan dedik :) Sonunda kendimizi yine Borjomi'de bulduk :)

Biraz dolaşıp vakit geçirdikten sonra kamp yapabilmek için insanların kaynak suyu aldığı park içinde sessiz sakin bir yer aramaya başlamıştık ki bizimle aynı yöne yürüyen Kazakistan'dan gelmiş genç bir çocuk ile tanıştık. İngilizcesi yok denecek kadar az ama anlaştık bir şekilde yüzme havuzu var dedi, valla süper olur dedik ve birlikte yürüdük. Sonunda karşımıza kıçı kırık, 2 metrekare kadar bir kükürtlü su leğeni çıktı :) İçinde de beyaz atletli göbekli amcalar tepişiyor :) Hadi bize müsade kamp yapacak alan bulacağız daha dedik ama biz geri yürürken arkamızdan swimming pool diye bağırıyordu hala, adam taktı illa iki kulaç attıracak bize, tam iki kulaçlık yer zaten:)
Çadırı kurduktan sonra birileri gelip burada kamp yapazsınız der kesin diye ağaçların arasında gözlerden uzak bir yere sakladık resmen çadırı. Hemen uyumuşuz, akşam yemek bile yemedik. Sabah kuş sesleriyle uyandık.






Borjomi'den Mestia'ya Gidilir mi Gidilir!

Araç yok, buradan gidemezsiniz, Tiflis'e gitmeniz lazım.
Hadi ordan be! dedik, yani tek yol otostop!
Yüzden fazla araba geçti ama bizi alan yine bir tır oldu:) Gelirken bir sürü Türk firmasına ait tır görmüştük ama Gürcü tır denk geldi ve bizi ana yola kadar götürdü. Oradan ford transit tipi bir araca geçtik. Arkası tamamen kapalı ve havasız. Bizden 5 dakika sonra 1 Fransız, 1 Rus ve 1 Kanada'lı daha girdi yanımıza. Fıkra gibi olduk bir anda :) Çok tatlı, çok kafa insanlardı ama havasızlığa en fazla 1 saat dayanabildim. Coşkun hadi biz inelim kusucam yoksa dedim, durdurduk arabayı herkes yol kenarındaki çimlere attı kendini.. Biraz Türkçe bilen şoför ve yanındaki arkadaşına siz devam edin ben dayanamıyorum midem kötü dedim. Adamlar ne yapsa beğenirsiniz??
Bir tahta parçası bulup kapıyı aralık kalacak şekilde sıkıştırdılar ve tamamen açılmasın diye kablolar ile ön tarafa bağladılar, yarım saat uğraştılar rahat! Hep beraber bindik yine kasaya :) Yaklaşık 3 saat unutulmaz bir yolculuk oldu..




Onlar Batum yönüne devam edecekleri için Zugdidi'ye giden yolda vedalaştık ve bir otostop daha. Akşam 22:00 de Zugdidi'deyiz. Buradan Mestia yaklaşık 3-4 saat sürüyor ve sabah 10:00 da araba var. Otostop çok zor çünkü o yöne giden araba yok denecek kadar az. Karanlıkta kamp yapacak bir yer ararken polis durdurdu bizi. Buralar tekin değil kamp için dedi ve birkaç telefon görüşmesi yaptıktan sonra bizi polis merkezi binasının yanına götürdü çadır kurmamız için :) Sabah yine polis aracı ile Mestia minibüslerinin kalktığı yere bırakıldık.
Yalnız 'polis' yazdıkça midem bulanıyor ne hale geldik inanılır gibi değil..

Şuan Mestia'da Nino Hostel'deyiz. Yolculuk sırasında çokça mola verildi. Şoförün yanındaki arkadaşı İlk olarak kahvaltı yaptı ayak üstü 1 litre sek votka eşliğinde. Arada Caş da 4 shot götürdü. 2 saat sora yine durduk biyerde 2.5 litre bira öldürdüler orda da. 


Gürcistan'da neredeyse ayık gördüğümüz ilk insanlar Tori Köyündeki aileydi. İlk ve son belki de :)


Yarın Mestia'yı keşfe çıkacağız ne kadar sürer bilmiyorum. Buradan sonra Rusya'ya geçeceğiz yüksek ihtimalle. Fırsat buldukça yazıyorum ama fırsat bulmak zor oluyor gerçekten. Bir sonraki yazıyı Rusya'da oluştururum heralde. Tahminen 10 gün sonra ; )



Emine&Coşkun

13 yorum :

  1. :)))Büyük tebessümle okuyorum yazılarını:)gazi yazılarının secceside sen oldun sanırım emine:)10 gün çok uzun:(:)

    YanıtlaSil
  2. Çok hoş. Bir kafkas gezisi benim de aklımda var ve ilham veriyor yazdıklarınız. Bu arada bilmiyorum çok fırsatınız oldu mu performansını denemeye ama teva sandaletlerinizden memnun musunuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Su ana kadar gordugumuz onlarca gezginin de ayaginda bulunan teva sandaletler sanirim sadece gezginler icin tasarlanmis ve superler. Tek sikintisi islak ve camurlu iken tirmanis yaparsaniz ayaginizi vuruyor. bu da cok anormal degil aslinda...

      Sil
  3. Başladığınız tur kadar, bu detaylı anlatım ve güzel fotoğrafları paylaşmanız da saygıyı hak ediyor. Teşekkürler, merakla takip ediyorum :)

    Ceyhun

    YanıtlaSil
  4. Elinize saglik. Valla okurken yoruldum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler:)
      İlham verdin bize, katkın büyük Demir Atlı Adam!

      Sil
  5. Keske Batum'u atlamasaydiniz

    YanıtlaSil
  6. Gürcistan iki adımlık yer. Geri dönmek için bahanemiz oldu.

    YanıtlaSil
  7. Çok güzel anları yakalamışssınız .blogunuzu okuyunca gürcistan günlerim aklıma geldi.

    http://meteormete.blogspot.com.tr/2012/12/mete-gurcistanda.html

    YanıtlaSil
  8. Eyvallah. Geçtiğimiz yıl yol beni tekrar Gürcistana götürdü. Özellikle köyleri ve köylüleri muhteşem. Bloğunuzu da okudum. Yol her daim güzelliklerle dolu. Yolunuz açık olsun.

    YanıtlaSil
  9. çok teşekkürler sizin gezinide bizim eksik kaldığını düşündüğüm bir yanı keşfettim. gürcistan kırsalına gidemedik çok istememize ragmen siz başarmışssınız.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eyvallah. Bir süre sonra farkediyor ki insan bütün şehirler birbirine benziyor. İnsanları ve davranış biçimleriyle birlikte. İnsanların ve binaların makyajsız hali kırsalda. Biz de farkettik ki makyajlı şeyler öyle çok da çekici değil.

      Sil