Facebok

29 Temmuz 2013 Pazartesi

RUSYA - ST. PETERSBURG

23 Temmuz sabaha karşı Petersburg'a vardıktan sonra açık bulduğumuz ilk kafeye girdik ve Moskova yazısını yayınladık. Birkaç gün önce Couchsurfing'den yazıştığımız kıza mesaj attık ve beklemeye başladık. Öğlene doğru artık oturmaktan dötümüz ağrıdı ve çıktık dışarı. Önce hostel bulalım, çantaları bırakıp şehri gezelim, gün içerisinde kızdan haber gelmezse gider hostelde kalırız, haber gelirse gider çantaları alırız dedik ve booking.com dan ana caddeye çok yakın Old Flat diye bir hostel bulup çantaları bıraktık. Bu arada iphone kurtarıcımız resmen, harita ve özellikle yol tarifi çok işimize yarıyor.


Saint Petersburg,  Sankt Peterburg, Leningrad gibi çeşitli şekillerde anılan şehir Rusya'da gezenlerin uğradığı ilk yada ikinci yer. Moskova ile birlikte çok geniş sokakları, binaları, heykelleri, sembolleri, resmi, sanatı, pastahanesi, metrosu... her yeri gösterişli. Moskova'ya göre çok daha turistik bir yer. Caddeler turist kaynıyor, baktığımız her yerde fotoğraf çeken birileri var.
Açık hava müzesi gibi burası. Bir pastahane var ki bütün turistler önünde fotoğraf çektirme sırasında, vitrin kuklalarla bezenmiş. İçeride kokular başka, görüntüler bir başka güzel. Kendi kendine çalan piyano ya da yukarıdaki konser alanında canlı müzikle tüm yorgunluğunuzu alıp götüren bir yer. 








Soğan kubbeli Yeniden Diriliş Katedrali (Khram Voskresnia Khristova) Moskova'dakinin daha gösterişli taklidi. Bu şehirde pek görülmeyen klasik Rus mimarisine sahip tek yer. Geri kalanı Batı Avrupa'dan aşırılmış eklektik bir havası var bu şehrin. Aşırı gösterişli ve teknik olarak çok zor binaları sanatsal bir görsellikle birleştirmişler. Bazı binalarda kolon yerine heykeller kullanmışlar.







Ermitaj müzesine bakındık, nerede olduğunu öğrenip sadece bahçesinde oturduk biraz. 



Çıktıktan sonra baktık kanalda tekneler var, içinde bir sürü insan, önünde de bilet ofisi. Koca şehirde yürü yürü nereye kadar tekneyle kanallar arasında dolaşalım güzel olur dedik. Her şey de İngilizce yazılmış, anlatılmış, eh turistlere hizmet ediyorlar tabi. Ödedik parayı geçtik tekneye bizde.



Hareket eder etmez cırtlak sesli bir teyze megafondan başladı anlatmaya, iyi ama Rusça!!! Yaklaşık 40 kişi var, aralarında belki birkaç tane Rus vardır, geri kalan turist :) Burası da böyle işte kabullendik artık. Büyük saygı duyuyorum bu tavırlarına, takdir ettim genel olarak ama turistler için düzenlediğin bir gezide yapma bari kardeşim.. 1,5 saat etrafı seyrettik, fotoğraf çektik, Coşkun dayanamadı uyudu :)







Kızın biri de klasik işte herkesin fotoğrafını çekiyor, tur sonunda elimize verecekler, akılları sıra biz de hatıra olsun diye alıcaz! Aman ne gerek içim dışım fotoğraf olmuş zaten ama makine suratımıza dönünce poz vermeden de edemedik :) Şimdi herkeste fotoğraf makinesi var çekiyorlar birbirlerini kim para verip de alır bunların çektiğini derkeeen, bi baktık bizim fotolar küçük süs tabakların üzerine basılmış! Arkası da mıknatıslı lanet olasıcanın.. Naapıcan, mecbur ettiğimiz lafları bir güzel yutup aldık :)



Burada Mado bulduk, akşam yemeği yedik. Sakın buraya gelip de künefe yemeyin ama mercimek çorbaları ve çoban kavurma güzel. Başladık kızı beklemeye. Saat 10 sularında geldi. Çok tatlı biri muhabbet gayet güzel ama biz çok yorgunuz gidelim artık dedik. Dışarı çıkıp uzun bir yürüyüşten sonra otobüs durağına geldik ve kız vedalaşma moduna girdi! Sen ne diyon anam sabahtan beri seni bekliyoruz ya! diyemedik tabi, birbirimizi yanlış anladık sanırım durum böyleyken böyle dedim. Üzüldü, o zaman bu akşam gelin ama yarın şehir dışına gidicem dedi. Yok hostele gideriz problem değil desek de ısrar edince gittik. 

Ertesi sabah yine aynı pastahaneye uğradık kahvaltılık bişeyler alıp hostele gittik, hostel dolmuş.. Oof aç karnına sırtta çantalar başka hostel ara bir de :( Ne yapalım diye sorduk. Başka bir şubemiz daha var oraya gidin dediler. Neyse yarım saat yürüyüşten sonra bulduk ve iki günlük anlaşma yaptık. Saat öğleni geçmişti, o gün dinledik. Akşama bir mesaj geldi.
Siz moskovada mısınız? Peter'e gelirseniz görüşelim! 
Kıbrıs Merit Otel şantiysinden Vildan adında Makine mühendisi arkadaş.
Tesadüfe bak! Buraya gelirken güvendiğimiz arkadaşların işi bitti biz gelene kadar farklı yerlere geçtiler ama aklımızın ucundan geçmez Vildan ile karşılaştık :) 
Akşam buluştuk, çok değerli birini daha, Altay'ı tanıdık o akşam. 
Oturduk biyerde hep beraber güzel vakit geçirdik. 



Evleri de müsaitmiş, ertesi gün müzeyi gezdikten sonra akşama doğru hostelden ayrılıp Vildan'lara geçtik.

Ermitaj'da hangi odaya girerseniz girin neresine bakayım diye şaşırıyorsunuz öncelikle. Çariçenin biri çok pis gaza gelmiş ve tüm Rus kasasını burası için boşaltmış. Odanın kapısının kolundan tavanına kadar, duvarından yerlere, resim çerçevelerine kadar her şey sanat eseri. Sadece bir düğün için odalar dizayn edilmiş. Sadece bir gece için binalar, heykeller yaptırılmış... 900 odası var ve sadece 400 oda gezilebiliyor. Eserlerin yarısından çoğu depolarda. Anadolu'daki başsız, kolsuz, eserlerin devamı burada. Bizim hazinecilerin çıkardığı sikkeler, takılar burada.
On saatten fazla süre geçirdik içeride ve sonunda aklımız karışmış bir şekilde çıktık. 






Hostele gidip toparlanıp doğru Vildan'a. 
Vildan buradaki İçtaş'ın yapmış olduğu hava alanı şantiyesinde APC firması adına çalışıyor. Çeşitli çelik işleri yönetimi ile ilgileniyor. Mimari ve sanatın başkentinde yeni bir hava alanını bir Türk firmasının yapması ne kadar ilginç değil mi?

Bu arada beyaz gecelerin bittiği söylenmişti ama saat 11:05 de evden manzara bu. Bize göre geceler hala beyaz:) Tabi sabahlara kadar aydınlık olmuyor artık.



Gezi boyunca en iyi, deliksiz, rahat uykuyu burada uyuduk:)
Ertesi gün kalktığımız da ilk durak ada oldu. Buradaki adalara yeni şehir deniyor kilise, bir kaç müze, lunapark var. Bir de taşıma kumdan plaj yapmışlar, kumdan heykeller yapmışlar sergiliyorlar. Ama su bildiğin kahverengi. Rüzgar esiyor, hava serin, su da öyledir eminim. Yıllar yılı tarih derslerinde sürekli duyduğum cümle yankılandı kulaklarımda o an. 
'Sıcak denizlere inmek istiyorlar' 
Evet, hem de nasıl ister insan! Valla o an bende istedim sıcak denizlere inmeyi :)


Ve Peterhof.  Şehir merkezine 25 km uzaklıkta Deli Petro'nun İsveç zaferi anısına yaptırdığı, içi havuzlar, altın heykeller, ormanlar, sulu şaka yolları, fıskiyelerle dolu deniz kenarında bir yazlık saray. Mimarı, yapım tarihi, teknikleri ile ilgili detay vermeye gerek yok. İnternette onlarca yazı bulursunuz zaten. Sanırım en önemlisi buraya en kolay ve ucuz şekilde nasıl gidileceği.

Bunun için iki yol var biri karadan biri denizden. Ermitaj'ın önünden tekneler kalkıyor. Tek yön 650 Ruble'ye gidiyorsunuz. Karadan da 600 Rubleye turlarla gidip gelebilirsiniz. Ya da bizim gibi halkın kullandığı İETT benzeri otobüslerle gidiş geliş 100 Rubleye Avtovo metro istasyonundan kalkan 200 ve 210 numaralı otobüslerle gidersiniz. Bu otobüslere bilet almıyorsunuz. İçeride biletçi teyzeler var. Onlara para veriyorsunuz yada kart satın aldıysanız teyzenin elindeki zımbırtıya okutuyorsunuz kartı.
Otobüse bindik, Coşkun kadına parayı uzattı ve kadın başladı söylenmeye. Haklı bir yandan çünkü 5.000 Ruble uzatmış! Bankadan yeni çektiğimiz için bozuk para yok üstümüzde. Kadın gidiyor geliyor söyleniyor, her geldiğinde parayı uzatıyoruz söylene söylene gidiyor :) Yok yahu çözüm yok, inin şurada bozdurun gelin yada parayı alsın kendi bozdursun falan, yok :) Yaklaşık 40 dakika sonra tam sarayın önünde indik artık helal etti mi bilmiyorum ama sanmam :) 

Hafta sonu olduğu için çok kalabalıktı. Girişinden itibaren sizi havuzlar karşılıyor. Saraya giriş 500 Ruble. Devasa bir bahçenin içinde onlarca havuzun ve sarayın bulunduğu bu bölgeyi gezmek de bütün günü alıyor tabi.













FİN DENİZİ VE UFUKTA FİNLANDİYA









Dönüşte Vildan ile buluştuk, akşam yemeğinde yine çok değerli Recep Bey ve eşi ile tanıştık.
Ertesi gün Pazar, yani Petersburg'da son günümüz. Gün içerisinde çamaşır vs. işleri halledip akşama doğru hep beraber lunaparka gittik. Sağolsun Vildan'ın ısrarlarıyla yaklaşık 100 metreye fırlayan bir alete bindik:)








Gece 03:00 gibi kanallardaki köprüler gemi geçişleri için açılıyor ve anlattıklarına göre görülmeye değer bir manzara oluşuyormuş ama biz bir türlü o saate kadar bekleyemedik. 
Önümüzde uzun bir yol var, Baykal gölü Rusya'daki son durak olacak. Zor bir güzergah, otostop da kolay olmuyor burada. Umarım ilerleyen günlerde planımızda değişikliğe sebep olmaz koşullar.

Bir sonraki yazı yüksek ihtimal Moğolistan'a geçtiğimizde hazır olur yani 5.000 km den fazla. Süre konusunda hiçbir şey diyemiyorum o yüzden..
Şimdilik bu kadar :) 

Emine&Coşkun
Ping your blog, website, or RSS feed for Free

4 yorum :

  1. Rusya için vize gerekli mi?

    YanıtlaSil
  2. Yazınız için teşekkürler, ekşi sözlükten buldum linkinizi. Ben de bu hafta gidiyorum, önerilerinizi not ettim. Saolun varolun (nympis)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Faydamız olduysa ne mutlu :) İyi yolculuklar ve iyi eğlenceler Nilüfer!

      Sil