Sonunda Hindistan'dayız:)
Tayland hava alanından çıkıp Delhi'ye iner inmez bu ülkede bambaşka şeylerle karşılacağımız belli oldu. İşte ufak çaplı ilk şok; orkidelerle veda ettiğimiz Tayland hava alanından sonra New Delhi hava alanında tavana monte edilmiş, mumyamsı, korkunç bir heykel!
Metroyla çok kısa sürede New Delhi' ye geldik. New Delhi metro ve tren istasyonu aynı yerde, o yüzden iner inmez inanılmaz bir kalabalıkla karşılaştık. Kimi birşeyler pazarlıyor, kimi tren bekliyor, kimi pılını pırtısını sermiş uyuyor, kimi uyuşturucu satıyor, kimi taksici, kimi bisikletli, kiminin mağazası var, kimi dilenci, kimi yerlerde sürünüyor, kimileri otellerden komisyon aldığı için bizi kapma peşinde.. Zıtlıklar ve karmaşıklık gerçekten baş döndürücü! Bizim önceden araştırıp adresini not ettiğimiz en ucuz konaklama mekanları da buraya yürüme mesafesinde, çok yakın. -Phar Ganj , Main Bazar- Sokağa girince, buranın gezginlerin New Delhi'deki durağı olduğu da anlaşılıyor hemen ama her yabancı bu sokakta bolca satılan kıyafetlere bürünmüş, tam anlamıyla kamufle olmuş, biz üstümüzdekilerle ve sırtımızda çantalarla 'yeniyiz' , çok belli. Ondandır ki her türlü satıcı ve taksiciler, dilenciler peşimizde, inanılmaz bir ilgi ve baskı. Neyse ki önümüzdeki günlerde bu ilk günkü ilgi kayboluyor, rahat bırakılıyorsunuz ilginç bir şekilde:)
Bu sokak gece gündüz kalabalık. Aklıma gelen ilk şey bu kadar yoğun her türlü aracın ( motor, bisiklet, motorlu riksa, bisikletli riksa, otomobil, el arabaları, öküz arabaları.. ) ve insan yoğunluğunun olduğu daracık bu sokakta kimbilir kaç kaza göreceğiz? Başımıza bişey gelmese bari.. İnanması güç ama toplamda 10 gün kadar kaldık ve ne burada ne de çevrede tek bir kaza görmedik. Araçların çoğunda yan aynalar yok, ya kırık yada zaten sökmüşler.. Sorduğumuzda cevapları; ayna önemli değil, önemli olan korna!
Belli zaten öyle olduğu durmaksızın basılan yüzlerce korna, karmaşa, kaos ama öyle de profosyonelleşmişler ki gayet rahatlar.. Biz bisiklet yada motor kullansak sadece 1 saatte en az 10 kişiyi ezeriz be!
Ortalama bir otel bulup yerleşiyoruz. 8 dolar civarı, tuvalet&banyo içeride ama sıcak suyun olduğunu idda etseler de Delhi'de bu fiyattaki hiçbir otelde sıcak su yok. Resepsiyonu arayıp sıcak su diyoruz aşağıdan bir düğmeye basıyorlar ve göya 5 dakika sonra su ısınacak.. Bekliyoruz, buzz gibiliği gidiyor hafiften ama kesinlikle soğuk! Odalarda genelde cam yok, olsa da karanlık çünkü dip dibe binaların hepsi ve çok eski. Bizimki fena değildi o açıdan, önü açık ferah iyi güzel de işte, manzarası mezarlık.. Napalım buna da şükür :)
Ve dilenenler.. Türkiye'de de çok var ama burada bu işler çok çeşitli. Dinsel amaçlı dilenenler, özründen dolayı dilenenler, açlıktan dilenenler, çocuklar ki ayağınızı öpmelere kadar gidiyorlar.. İç parçalayıcı, üzülmemek elde değil ama o kadar anormallik var ki bir süre sonra alışıyorsunuz. Çok hassas, duygusal bir yapınız varsa yanınızda bozuk para bulundurun derim.. Şöyle ki yemek yediğimiz bir yerde garsonla muhabbet esnasında, Hindistan'da çok fazla evsiz yani sokakta yaşayan insanlar var diyoruz, adamın cevabı şu, evsizlik mi? Milyonlarca şiltesiz insan var! Yani bırak başını sokacak bir yeri, üzerine oturacak yada örtecek bir şeyleri bile yok sokakta yaşayan bir çok insanın..
Delhi'de yapmamız gereken ilk iş Coşkun'un pasaportunu değiştirmek. Avustralya ve Yeni Zelanda vize başvuruları için yeni ve uzun süre geçerliliği olan pasaporta ihtiyacı var. Elimizde ki çipsiz, lacivert pasaporttan kutulacağız sonunda, çünkü her kullandığında minimum 10 dakika bekletiyorlar sırf anlayabilmek için.. İnternetten aldığımız bilgiler ışığında Pazartesi karakolun yolunu tutuyoruz. Evet konsolosluk değil, karakol. Neden mi? Çünkü yaşamamız gereken bir büyük bir komedi, büyük bir rezillik var. Evet.
Adamlar yazmış bloglarında, konsolosluğa gidip pasaportumu çaldırdım, kaybettim derseniz her şey çok daha kolay ve kısa sürede hallediliyor. İyi dedik biz de öyle yapak bari. İstedikleri belgeleri de okuduğumuzdan tekrar git gel yapmamak için sabahtan karakola gidip tutanak tutturduk. Öğleden sonra konsolosluktayız. En üzgün yüz ifadelerimizi takındık ve,
- Pasaportu çaldırdık abi ya napıcaz şimdi?
+ Oo çok kötü, geçmiş olsun. Polise gidip tutanak yazdırmanız lazım önce.
- Ordan geliyoruz, buyur tutanak. Pasaportun fotokopisi de var.
+ Tamam, 2 de fotoğraf ver geçici pasaport hazırlanacak.
- Hö? Geçici pasaport nasıl oluyor?
+ 6 ay süreli pasaport.
- Biz geziyoruz uzun süredir, devam da edicez vize başvuruları yapıcaz daha. Parasını ödeyip normal 10 senelik pasaport alalım.
+ Mümkün değil, sizin durumunuz çok acil, olabilecek en kötü şey olmuş. Bu durumdakilere sadece geçici pasaport hazırlıyoruz artık.
- Baş konsolosla konuşsak, ya bize yardım edin bir şekilde, yola devam edicez daha işimize yaramaz ki geçici pasaport!
+ Bu durumda planlarınızı değiştirmeniz, Türkiye'ye dönmeniz gerek. Orada yenileyebilirsiniz.
- Haydaa olur mu öyle şey ya, ben buraya gelsem pasaport sürem dolmak üzere, değiştirin desem Türkiye'ye mi yollayacaksınız beni?!
+ Hayır, o şekilde normal başvuru yapılabilir, 10 gün içinde hazırlanır pasaport.
( Yuh anasını ne bok yicez şimdi, pasaport çantada ama çaldırdık dediik )
- Tamam o zaman biz gidelim, polis numaramızı falan almıştı, bulunur belkii :)
+ Çok zor, iyi günler.
Ertesi gün gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Gittik pasaportla, abi bulundu pasaport çok şanslıyız yahu dedik :) Adam bize garip garip baktı önce, sonra aldı pasaportu gitti işlemleri yapmaya. Şimdi en az 10 gün pasaportu bekleyeceğiz ama Delhi'de harcamak da saçma olur 3-4 gün yeter burası için.. Napalım diye konuşurken görevli Nepal'e gidecek misiniz, eğer giderseniz Pokara diye bir yer varmış göl kenarında çok güzel, oraya gidin. Buradan Nepal hmm, yılbaşına Nepal'de mi girelim acaba du bir düşünelim bakalım, vize çift giriş çıkışlı zaten..
Dönüşte Bali'de yanında kaldığımız Janset'in komşusu Angela'nın mesajını gördük. ' Ben New Delhi'deyim birkaç günlüğüne, siz nerdesiniz?
Tesadüfe bak:) Buluştuk hemen ve dünya küçük lafını bir kez daha doğruladık.. Oturduk bir yerde, arkadaşı ve oğlu da geldiler, Angela'nın öğrencisiymiş çocuk küçükken şimdi koca adam. Bu arada daha ikinci gün Coşkun mideyi bozmuştu, beraber yedik sokaktan ama bana bişey olmadı hayret! Onun bu tuvaletten çıkamayan halini görünce acıdılar, bir sürü nasihat verdiler sokak yemeklerinden yemeyin diye ama hastayken lanet etmemize rağmen iyileşince yine aynı :) Denemek lazım ama dimi, Hint yemeklerini bu kadar seveceğimizi tahmin etmezdik ama beni hafiften acıya bile alıştırır oldular. Acı olmayan bişeyler de bulmak mümkün, çeşit çeşit ekmek, biryani ve yoğurt var o bile yeter :) Neyse çocukla gidip eczaneden bir ilaç aldılar, ertesi güne de bişeyi kalmadı. Yani yanınızda ecza deposu gibi koca bir ilaç poşetiyle gezmenize gerek yok, dünyanın her yerinde ilaç bulmak mümkün.
Ertesi gün turizm information dan ayarladığımız taksi ile tüm gün dolaştık. Gidilmesi gereken turistik yerlerden bazılarını gördük. Lotus Temple, Qutub Minar, India Gate.. Qutub Minar'da ve sonra dikkat ettik ki Delhi'de baktığımız her ağaçta sincap görmek mümkün :) Sincaplarla oynamaya daldık orada. Cips kırıntılarıyla besledik biraz. Bazıları çok korkak hiç yaklaşmıyor ama bazıları cesur biraz, Coşkun'nun da hayvanlarla olan başarılı(!) iletişimi malum, eline kadar aldı. Elinde yiyecek bişey kalmayınca parmağını da ısırttı bi tanesine. Neyse ki dünyanın en zehirli ahtapotu gibi dünyanın en zehirli sincabına falan denk gelmedik :P
Indian Gate taksim meydanı gibi, kalabalık, insanlar sadece yürüyor. Bu arada Hintliler inanılmaz geziyor. Adamların turiste de ihtiyacı yok ki zaten 1 milyar küsür kişi var..
Elinde kınalarla dolaşan kızlardan biri geldi yanıma, ısrarlarına dayanamadım vaktimiz olmamasına rağmen. Sadece 2 dakika sürecek diyor, iyi bakalım. Kınayla boyadı elimi belki 2 dakikadan bile kısa sürdü, hem de çok beğendim!
Şehir içerisinde işleyen öyle eski halk otobüsleri var ki, bırak çalışır durumda olmasını, nasıl dağılmadan ayakta durabildiğine şaşırıyosun.
Kaldığımız yere yakın, normal bir kaç restoran ve cafe bulabileceğiniz Connaugh Place tarafına gittik. Küçük bir park var, baya kalabalık, çimlere oturmuş dinlenen, sohbet eden insanlar, akşamdan kalmış orda hala uyuyan evsizler, biraz ötede yöresel birşeyler satılıyor ve müzik yapan iki adam.. Gözlerim mangalcıları aramadı desem yalan olur :P
Akşama Couchsurfing'den başvurduğumuz kişilerin cevaplarına bakarken,
Himalaya'ların eteklerinde Haldwani, Kotabagh diye bir köyden Arun'un mesajını gördük. Ufak bir çiftliğim var, kalacak yer için değil ama üç öğün yemek için ufak bir ücret karşılığında burada istediğiniz kadar kalabilirsiniz. Baktık, adamın internet sitesi falan da var, özellikle yazın bir sürü kişiyi ağırlıyor işlere yardım karşılığında ve referansları süper. En önemlisi de Nepal'e gidecekseniz Haldwani'den otobüsle sınır çok yakın. Hadi bakalım gidelim şuraya, ordan da kısa bir Nepal yapıp Delhi'ye döneriz pasaport hazır olana kadar dedik ve düşüyoruz yine yollara!
New Delhi tren istasyonundan Haldwani'ye bilet aldık akşam için. İstasyonun ikinci katında turistler için ayrı bir yer var. Rahatlıkla gidip bilgi alıp rezervasyon yaptırabiliyosunuz. Bizim gibi gişede kuyruğa girip sinirlerinizi bozmayın boşuna, önünüze geçmeye çalışanlar mı, üstünüze çıkmaya çalışanlar mı ne diyeyim, nasıl anlatayım bilmiyorum, hiç gerek yok yani direkt 2. kata çıkın.
Hemen pılımızı pırtımızı topladık doğru biletin üzerinde yazan trene bineceğimiz istasyona. ' Old Delhi '
Burayı kelimelerle anlatmak çok zor, akşam olduğu için fotoğraflar da kötü, zaten öyle sıkışık ve kalabalık bir ortam ki telefonu çıkartıp fotoğraf çekmek gerçekten göt ister, insanlar yiyecekmiş gibi bakıyor zaten. Yani asıl kabus burasıymış dedik bisikletli riksayla yavaş yavaş ilerlerken, çevredeki yüzlerce insan, yük taşıyanlar, hayvan taşıyanlar, her türlü araç, sesler, bağrış çağrış, yer yer yanan ateş başında ısınmaya çalışan insanlar, duman, sis, tabiki aralıksız basılan korna.. sanki binlerce yıl öncesiyle aynı her şey ve bir filmin içindeyiz, çok ama çok değişik bir yer Old Delhi..
İstasyona vardık. Her zamanki gibi yerler silme tren bekleyenlerle dolu, oturan, yatan..
Bizim tren geldi, genel yataklı bölüme bindik ve bir oh çektik, pasaport işi olmasa Delhi'ye tekrar dönmezdik sanırım ama döndük ve ikinci sefer her şey daha sevimli, daha hoş gelmeye başladı gözüme, alışıyor insan Delhi'ye bile! Alışveriş için özellikle bizim kaldığımız sokak ideal. Sabun cevizi de buldum orada, Türkiye'de sabun cevizinin kilosu 90-100 lira civarı, burada sadece 5 lira!! Deneyememiştim ama çok merak ediyorum bakalım aldım buradan dönünce deneyelim şu doğal temizleyici sabun cevizini!
Hep söylediğim gibi, Hindistan yavaştaan kendini sevdirir! Evet, sadece önce şoku atlatmanız gerek ;)
Emine&Coşkun
Tayland hava alanından çıkıp Delhi'ye iner inmez bu ülkede bambaşka şeylerle karşılacağımız belli oldu. İşte ufak çaplı ilk şok; orkidelerle veda ettiğimiz Tayland hava alanından sonra New Delhi hava alanında tavana monte edilmiş, mumyamsı, korkunç bir heykel!
Metroyla çok kısa sürede New Delhi' ye geldik. New Delhi metro ve tren istasyonu aynı yerde, o yüzden iner inmez inanılmaz bir kalabalıkla karşılaştık. Kimi birşeyler pazarlıyor, kimi tren bekliyor, kimi pılını pırtısını sermiş uyuyor, kimi uyuşturucu satıyor, kimi taksici, kimi bisikletli, kiminin mağazası var, kimi dilenci, kimi yerlerde sürünüyor, kimileri otellerden komisyon aldığı için bizi kapma peşinde.. Zıtlıklar ve karmaşıklık gerçekten baş döndürücü! Bizim önceden araştırıp adresini not ettiğimiz en ucuz konaklama mekanları da buraya yürüme mesafesinde, çok yakın. -Phar Ganj , Main Bazar- Sokağa girince, buranın gezginlerin New Delhi'deki durağı olduğu da anlaşılıyor hemen ama her yabancı bu sokakta bolca satılan kıyafetlere bürünmüş, tam anlamıyla kamufle olmuş, biz üstümüzdekilerle ve sırtımızda çantalarla 'yeniyiz' , çok belli. Ondandır ki her türlü satıcı ve taksiciler, dilenciler peşimizde, inanılmaz bir ilgi ve baskı. Neyse ki önümüzdeki günlerde bu ilk günkü ilgi kayboluyor, rahat bırakılıyorsunuz ilginç bir şekilde:)
Bu sokak gece gündüz kalabalık. Aklıma gelen ilk şey bu kadar yoğun her türlü aracın ( motor, bisiklet, motorlu riksa, bisikletli riksa, otomobil, el arabaları, öküz arabaları.. ) ve insan yoğunluğunun olduğu daracık bu sokakta kimbilir kaç kaza göreceğiz? Başımıza bişey gelmese bari.. İnanması güç ama toplamda 10 gün kadar kaldık ve ne burada ne de çevrede tek bir kaza görmedik. Araçların çoğunda yan aynalar yok, ya kırık yada zaten sökmüşler.. Sorduğumuzda cevapları; ayna önemli değil, önemli olan korna!
Belli zaten öyle olduğu durmaksızın basılan yüzlerce korna, karmaşa, kaos ama öyle de profosyonelleşmişler ki gayet rahatlar.. Biz bisiklet yada motor kullansak sadece 1 saatte en az 10 kişiyi ezeriz be!
Ortalama bir otel bulup yerleşiyoruz. 8 dolar civarı, tuvalet&banyo içeride ama sıcak suyun olduğunu idda etseler de Delhi'de bu fiyattaki hiçbir otelde sıcak su yok. Resepsiyonu arayıp sıcak su diyoruz aşağıdan bir düğmeye basıyorlar ve göya 5 dakika sonra su ısınacak.. Bekliyoruz, buzz gibiliği gidiyor hafiften ama kesinlikle soğuk! Odalarda genelde cam yok, olsa da karanlık çünkü dip dibe binaların hepsi ve çok eski. Bizimki fena değildi o açıdan, önü açık ferah iyi güzel de işte, manzarası mezarlık.. Napalım buna da şükür :)
Her şey gibi mezarlar da renkli Hristiyan olmasına rağmen çünkü Hindistan'da! |
Taksiyle geçerken gördüğüm, ailesiyle birlikte kaldırım köşesinde yaşayan çocuklar.. |
Delhi'de yapmamız gereken ilk iş Coşkun'un pasaportunu değiştirmek. Avustralya ve Yeni Zelanda vize başvuruları için yeni ve uzun süre geçerliliği olan pasaporta ihtiyacı var. Elimizde ki çipsiz, lacivert pasaporttan kutulacağız sonunda, çünkü her kullandığında minimum 10 dakika bekletiyorlar sırf anlayabilmek için.. İnternetten aldığımız bilgiler ışığında Pazartesi karakolun yolunu tutuyoruz. Evet konsolosluk değil, karakol. Neden mi? Çünkü yaşamamız gereken bir büyük bir komedi, büyük bir rezillik var. Evet.
Adamlar yazmış bloglarında, konsolosluğa gidip pasaportumu çaldırdım, kaybettim derseniz her şey çok daha kolay ve kısa sürede hallediliyor. İyi dedik biz de öyle yapak bari. İstedikleri belgeleri de okuduğumuzdan tekrar git gel yapmamak için sabahtan karakola gidip tutanak tutturduk. Öğleden sonra konsolosluktayız. En üzgün yüz ifadelerimizi takındık ve,
- Pasaportu çaldırdık abi ya napıcaz şimdi?
+ Oo çok kötü, geçmiş olsun. Polise gidip tutanak yazdırmanız lazım önce.
- Ordan geliyoruz, buyur tutanak. Pasaportun fotokopisi de var.
+ Tamam, 2 de fotoğraf ver geçici pasaport hazırlanacak.
- Hö? Geçici pasaport nasıl oluyor?
+ 6 ay süreli pasaport.
- Biz geziyoruz uzun süredir, devam da edicez vize başvuruları yapıcaz daha. Parasını ödeyip normal 10 senelik pasaport alalım.
+ Mümkün değil, sizin durumunuz çok acil, olabilecek en kötü şey olmuş. Bu durumdakilere sadece geçici pasaport hazırlıyoruz artık.
- Baş konsolosla konuşsak, ya bize yardım edin bir şekilde, yola devam edicez daha işimize yaramaz ki geçici pasaport!
+ Bu durumda planlarınızı değiştirmeniz, Türkiye'ye dönmeniz gerek. Orada yenileyebilirsiniz.
- Haydaa olur mu öyle şey ya, ben buraya gelsem pasaport sürem dolmak üzere, değiştirin desem Türkiye'ye mi yollayacaksınız beni?!
+ Hayır, o şekilde normal başvuru yapılabilir, 10 gün içinde hazırlanır pasaport.
( Yuh anasını ne bok yicez şimdi, pasaport çantada ama çaldırdık dediik )
- Tamam o zaman biz gidelim, polis numaramızı falan almıştı, bulunur belkii :)
+ Çok zor, iyi günler.
Ertesi gün gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Gittik pasaportla, abi bulundu pasaport çok şanslıyız yahu dedik :) Adam bize garip garip baktı önce, sonra aldı pasaportu gitti işlemleri yapmaya. Şimdi en az 10 gün pasaportu bekleyeceğiz ama Delhi'de harcamak da saçma olur 3-4 gün yeter burası için.. Napalım diye konuşurken görevli Nepal'e gidecek misiniz, eğer giderseniz Pokara diye bir yer varmış göl kenarında çok güzel, oraya gidin. Buradan Nepal hmm, yılbaşına Nepal'de mi girelim acaba du bir düşünelim bakalım, vize çift giriş çıkışlı zaten..
Dönüşte Bali'de yanında kaldığımız Janset'in komşusu Angela'nın mesajını gördük. ' Ben New Delhi'deyim birkaç günlüğüne, siz nerdesiniz?
Tesadüfe bak:) Buluştuk hemen ve dünya küçük lafını bir kez daha doğruladık.. Oturduk bir yerde, arkadaşı ve oğlu da geldiler, Angela'nın öğrencisiymiş çocuk küçükken şimdi koca adam. Bu arada daha ikinci gün Coşkun mideyi bozmuştu, beraber yedik sokaktan ama bana bişey olmadı hayret! Onun bu tuvaletten çıkamayan halini görünce acıdılar, bir sürü nasihat verdiler sokak yemeklerinden yemeyin diye ama hastayken lanet etmemize rağmen iyileşince yine aynı :) Denemek lazım ama dimi, Hint yemeklerini bu kadar seveceğimizi tahmin etmezdik ama beni hafiften acıya bile alıştırır oldular. Acı olmayan bişeyler de bulmak mümkün, çeşit çeşit ekmek, biryani ve yoğurt var o bile yeter :) Neyse çocukla gidip eczaneden bir ilaç aldılar, ertesi güne de bişeyi kalmadı. Yani yanınızda ecza deposu gibi koca bir ilaç poşetiyle gezmenize gerek yok, dünyanın her yerinde ilaç bulmak mümkün.
Patates köftesi gibi, süper bişey |
Atıştırmalık nohut, inanılmaz acıydı ama çekirdek gibi başlayınca duramıyosun :) |
Ertesi gün turizm information dan ayarladığımız taksi ile tüm gün dolaştık. Gidilmesi gereken turistik yerlerden bazılarını gördük. Lotus Temple, Qutub Minar, India Gate.. Qutub Minar'da ve sonra dikkat ettik ki Delhi'de baktığımız her ağaçta sincap görmek mümkün :) Sincaplarla oynamaya daldık orada. Cips kırıntılarıyla besledik biraz. Bazıları çok korkak hiç yaklaşmıyor ama bazıları cesur biraz, Coşkun'nun da hayvanlarla olan başarılı(!) iletişimi malum, eline kadar aldı. Elinde yiyecek bişey kalmayınca parmağını da ısırttı bi tanesine. Neyse ki dünyanın en zehirli ahtapotu gibi dünyanın en zehirli sincabına falan denk gelmedik :P
Indian Gate taksim meydanı gibi, kalabalık, insanlar sadece yürüyor. Bu arada Hintliler inanılmaz geziyor. Adamların turiste de ihtiyacı yok ki zaten 1 milyar küsür kişi var..
Elinde kınalarla dolaşan kızlardan biri geldi yanıma, ısrarlarına dayanamadım vaktimiz olmamasına rağmen. Sadece 2 dakika sürecek diyor, iyi bakalım. Kınayla boyadı elimi belki 2 dakikadan bile kısa sürdü, hem de çok beğendim!
Delhi'de hava hep pusluydu, güneş yüzü göremedik. |
Şehir içerisinde işleyen öyle eski halk otobüsleri var ki, bırak çalışır durumda olmasını, nasıl dağılmadan ayakta durabildiğine şaşırıyosun.
Otobüs budur! |
Akşama Couchsurfing'den başvurduğumuz kişilerin cevaplarına bakarken,
Himalaya'ların eteklerinde Haldwani, Kotabagh diye bir köyden Arun'un mesajını gördük. Ufak bir çiftliğim var, kalacak yer için değil ama üç öğün yemek için ufak bir ücret karşılığında burada istediğiniz kadar kalabilirsiniz. Baktık, adamın internet sitesi falan da var, özellikle yazın bir sürü kişiyi ağırlıyor işlere yardım karşılığında ve referansları süper. En önemlisi de Nepal'e gidecekseniz Haldwani'den otobüsle sınır çok yakın. Hadi bakalım gidelim şuraya, ordan da kısa bir Nepal yapıp Delhi'ye döneriz pasaport hazır olana kadar dedik ve düşüyoruz yine yollara!
New Delhi tren istasyonundan Haldwani'ye bilet aldık akşam için. İstasyonun ikinci katında turistler için ayrı bir yer var. Rahatlıkla gidip bilgi alıp rezervasyon yaptırabiliyosunuz. Bizim gibi gişede kuyruğa girip sinirlerinizi bozmayın boşuna, önünüze geçmeye çalışanlar mı, üstünüze çıkmaya çalışanlar mı ne diyeyim, nasıl anlatayım bilmiyorum, hiç gerek yok yani direkt 2. kata çıkın.
Hemen pılımızı pırtımızı topladık doğru biletin üzerinde yazan trene bineceğimiz istasyona. ' Old Delhi '
Burayı kelimelerle anlatmak çok zor, akşam olduğu için fotoğraflar da kötü, zaten öyle sıkışık ve kalabalık bir ortam ki telefonu çıkartıp fotoğraf çekmek gerçekten göt ister, insanlar yiyecekmiş gibi bakıyor zaten. Yani asıl kabus burasıymış dedik bisikletli riksayla yavaş yavaş ilerlerken, çevredeki yüzlerce insan, yük taşıyanlar, hayvan taşıyanlar, her türlü araç, sesler, bağrış çağrış, yer yer yanan ateş başında ısınmaya çalışan insanlar, duman, sis, tabiki aralıksız basılan korna.. sanki binlerce yıl öncesiyle aynı her şey ve bir filmin içindeyiz, çok ama çok değişik bir yer Old Delhi..
İstasyona vardık. Her zamanki gibi yerler silme tren bekleyenlerle dolu, oturan, yatan..
Bizim tren geldi, genel yataklı bölüme bindik ve bir oh çektik, pasaport işi olmasa Delhi'ye tekrar dönmezdik sanırım ama döndük ve ikinci sefer her şey daha sevimli, daha hoş gelmeye başladı gözüme, alışıyor insan Delhi'ye bile! Alışveriş için özellikle bizim kaldığımız sokak ideal. Sabun cevizi de buldum orada, Türkiye'de sabun cevizinin kilosu 90-100 lira civarı, burada sadece 5 lira!! Deneyememiştim ama çok merak ediyorum bakalım aldım buradan dönünce deneyelim şu doğal temizleyici sabun cevizini!
Sabun Cevizi |
Hep söylediğim gibi, Hindistan yavaştaan kendini sevdirir! Evet, sadece önce şoku atlatmanız gerek ;)
Emine&Coşkun
yani sırada avusturalya ve yeni zelanda mı var, yihhuuuuu.. yeni zelandaaa
YanıtlaSilGaliba yok canım ya borç verdipimiz birinden para bekliyoruz ama çok geç kaldı, hesapta vize başvurusu için gereken para yok şimdi bilmiyorum ne olucak:/
SilNepal'i atlamıyoruz değil mi? :)
YanıtlaSilEbru
Olur muu yazıcam yakında;)
Sil