Bir süredir İran'dayız, blogger yasak, internet inanılmaz yavaş.. Uzun süredir devam edemedim o yüzden yayınlamaya.
Şimdi rüyalar ülkesi Hindistan'a devam edelim de önce kısa bir özet geçeyim. Hindistan macerası Bangkok'tan New Delhi'ye uçuşumuzla başlamıştı. Delhi'de ilk şoku atlatıp, yaklaşık 10 gün boyunca 'Hindistan'a Giriş' dersini aldık. Kaos ve karmaşanın anlamını tam olarak karşılayan şehir Delhi'de önce gözlerimiz, beynimiz alıştı ve normalleştirdi her şeyi sonra da ve belki de en önemlisi midemiz, bağırsaklarımız :) Delhi'de Coşkun için yeni pasaport başvurusunda bulunduktan sonra kuzeye yönelip pek bilinmeyen bir köyde biraz vakit geçirdik ve 15 günlüğüne Nepal'e geçtik. Pokhara, Katmandu ve Annapurna derken 15 günlük vizemiz bitti ve Birgunj sınırından Hindistan'a girip Agra üzerinden Delhi'ye ve pasaportu alır almaz doğru Goa'ya geçeceğiz.
Şimdi rüyalar ülkesi Hindistan'a devam edelim de önce kısa bir özet geçeyim. Hindistan macerası Bangkok'tan New Delhi'ye uçuşumuzla başlamıştı. Delhi'de ilk şoku atlatıp, yaklaşık 10 gün boyunca 'Hindistan'a Giriş' dersini aldık. Kaos ve karmaşanın anlamını tam olarak karşılayan şehir Delhi'de önce gözlerimiz, beynimiz alıştı ve normalleştirdi her şeyi sonra da ve belki de en önemlisi midemiz, bağırsaklarımız :) Delhi'de Coşkun için yeni pasaport başvurusunda bulunduktan sonra kuzeye yönelip pek bilinmeyen bir köyde biraz vakit geçirdik ve 15 günlüğüne Nepal'e geçtik. Pokhara, Katmandu ve Annapurna derken 15 günlük vizemiz bitti ve Birgunj sınırından Hindistan'a girip Agra üzerinden Delhi'ye ve pasaportu alır almaz doğru Goa'ya geçeceğiz.
Baştan söyleyeyim Hindistan vizesini erken almak çok kötü fikirmiş,
Tayland, Malezya ve Endonezya'nın güzelliklerine kendimizi kaptırmışken almış
olduğumuz 6 aylık vizenin 3 aydan fazlasını geçirdik bile dışarıda! O yüzden
tadı damağımızda kaldı Hindistan'ın.. Şuan İran'dayız ve daha Türkiye'ye
dönmeden Hindistan'ı özlemeye başladık bile..
Her neyse şimdi Nepal'den Goa'ya uzuun, olaylı ve tabii ki her şeye
rağmen eğlenceli, anılarla dolu bir yolculuğu yazıya döküp ölümsüzleştirelim
ama korkarım insanlar gezip görmesin, öğrenmesin diye gezi blogları bile yasaklanabilir ülkemde, kim bilir!
ama korkarım insanlar gezip görmesin, öğrenmesin diye gezi blogları bile yasaklanabilir ülkemde, kim bilir!
Katmandu'dan bir dolmuş ile sınıra giden otobüslerin kalktığı yere
vardık.
Otobüse akşama doğru bindik ve gün ağarmadan sınıra yakın bir köyde
son Nepal yemeğimizi yedik. Yine olaylı bir -sınıra nasıl gidilir-
bulmacasından sonra 300 isteyen riksa ve taksicilerinden kaçarak 10 nepal
rupisine dolmuşla sınıra vardık. Kenan bir taksici ile anlaştı ve bizi Agra'ya
götürecek tren istasyonunun bulunduğu 300 km uzaklıktaki Bagaha şehrine kadar
geldik.
Bizi karşılayan ilk şey yine çok büyük bir karmaşa oldu. Amacımız
Tacmahal'e varmak. Sonra Delhi ve Goa. Kenan ise önceden gördüğü için direkt
Goa'ya çevirmişti rotasını. Tren istasyonuna vardığımızda bilet almak için
gişelerin önünde üç ayrı koldan sıraya girdik. Sonunda bilet alınan yerin bu
gişeler olmadığını öğrendik ve bizi yaklaşık 1 km uzaklıktaki başka bir yere
yönlendirdiler. Aldığımız cevapların hiç biri tatmin edici değil. Tarif olarak
söyledikleri, şu beyaz duvarı takip edin, üçüncü kapı. Biz de doğal olarak ilk
iki kapıdan sonraki kapıların hepsine bakmaya başladık ama aldığımız cevap hep
bir sonraki kapı oldu. Oyun gibi. Zaten Hintlilerin bu durumu inanılmaz, güler
misin ağlarmısın! Yani adamlara biyer soruyosun mesela, bilmiyor ama yine de
cevap veriyor, sağa git derken solu gösterir, düz git ilerde sor der ama
aslında tam tersi yöndedir gitmek istediğimiz yer.. Alemler yani bilmiyorum
desene arkadaş, yok! :)
Bu arada takip ettiğimiz duvarın sırasında neler yok ki.. Patates
unundan tezekte pişen tadı berbat ekmekler, sokak berberleri, fıstıkçılar,
inekler, umumi tuvalet gibi kullanılan kaldırımlar...
Neyse pek çok denemenin ardından vardığımız bilet satış yerinde aldığımız cevap ise içler acısı, bir hafta boyunca tüm yataklı sınıflar dolu ve verilen öneri gidip ilk sorduğumuz yerden genel sınıf bilet alıp, tren gelince de geçip oturmamız.
Berbat, bulursanız denemeyin bile diye koyuyorum fotoğrafını ;) |
Sinirli bir berber amca, fotoğraf istemedi ama çektik bi kere napalım silelim mi yani! |
Neyse pek çok denemenin ardından vardığımız bilet satış yerinde aldığımız cevap ise içler acısı, bir hafta boyunca tüm yataklı sınıflar dolu ve verilen öneri gidip ilk sorduğumuz yerden genel sınıf bilet alıp, tren gelince de geçip oturmamız.
Napalım bu bileti aldık ve tren geldi. Binlerce ama binlerce insan
karınca gibi trene üşüştü. Coşkun geçmişten gelen toplu taşıma araçlarını etkin
kullanma refleksi sayesinde Hintli'lerle beraber henüz durmamış olan trene
atladı ve gözden kayboldu. Herkesin yaptığı gibi yer tutmuş ama 5 saniye içinde
vagon öyle bir doldu ki aynı vagona binebilsek bile yanına gitmemiz imkansız
gibi. Coşkun ağzında düdük, götünü kaptığı yerden ayıramadan gözü insanların arasından
görebildiği bir avuç camda bize bakınırken çantamın bir parçasını görüyor ama
bir yandan anonslar, bir yandan millet çığlık çığlığa trene binmeye çalışıyor,
götünü yırtsa bile bizim Coşkun'u duymamız imkansız! Tren hareket halindeyken
bindiği için dışarıdan bindiği vagonu takip etmeye çalıştık ve işi şansa
bırakıp doğru vagon olduğunu tahmin ettiğimiz vagona gerçek anlamda sıkış sıkış
bindik. Bindik ama merdivenin önündeyiz, anam 500T girişi gibi:) İçeri
ilerleyemiyoruz ki kalabalıktan! Aklımda deli sorular, Coşkun nerde, nasıl
bulucaz, bu şekilde yaklaşık 12 saat yolculuk yapmanın mümkünü varmı.. Baktım
ilerleyemiyoruz geçtim Kenan'ın önüne bağır çağır, deyim yerindeyse insanların
üstünden, altından, akrabalık bağları oluşturacak şekilde geçerek girdim
vagona. Coşkun'un sesini anca o zaman duyabildim, vagonun öbür ucunda! Önümüzde
inanılmaz insan yoğunluğu, yine aynı şekilde kalabalığı aşıp yanına vardık:)
Kaptığı 4 kişilik yerde artık Coşkun'la beraber 6 adam daha oturuyordu. İte
kaka iki götlük bir yer açtık ve başladık dünyanın en kalabalık ve sıkışık
yolculuğuna!
İnsanlar sanki uzaydan gelmişiz gibi bakıyor. Başımızın üstündeki
bagaj koyma yeride oturan adamların ayakları burnumuzun ucunda. Karşımızda
oturan on kişinin burnu yüzümüzde, koridordakiler kucaklarımıza taşmış durumda.
Yanımızda oturanlardan biri de tütün çiğniyor, 10 dakikada bir üzerimizden cama
uzanıp ağzındakini tükürüyor.. Bir
vagonun içinde rahat 300 kişi sıkışmışız. Şöyle anlatayım tuvalete
gitmek için bir saatlik bir çaba vermeniz gerek. Bunca insanın arasında sadece
Coşkun inat edip tuvalete gidip geri gelebildi. Kenan bir kere denedi ama beş
dakika sonra geri geldi, iki adımdan sonrası mümkün değil diye :) Ben ise henüz
hamile kalmaya niyetli olmadığımdan denemedim:)
Nasıl izah edilir bilmiyorum.
Bu arada bu şekilde yolculuk edecekseniz bilet milet almayın çünkü o
kalabalıkta biletçi değil sinek bile içeri giremez. Ama bir grup insan var ki
onlar tamamen ayrı. Bu insanlar doğuştan çift cinsiyetli ve bu özelliklerini
kullanarak güçlü ellerini çırpa çırpa
vagona girip erkekleri taciz ederek dileniyorlar. Biz yabancı olduğumuz için
hiç bulaşmadılar ama gerçekten o kalabalığı alkışları ile yarıp, para vermeyen
adamlara eteklerini kaldırarak yaptıkları şok edici gösteriyi hiç unutmayacağız.
Etrafımızda bir sürü garip meraklı bakışlı Hintli.. Tam karşımızda
orta yaşlı bir amca var çat pat ingilizce biliyor ve başlıyoruz konuşmaya...
Nereden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz, falan filan.. Bizim evli olduğumuzu
öğrendiler, sonra işi dalgaya aldık
iyice Kenan'da göya evli hatta Türkiye'de sekiz karısı var. Muhabbet bu:)
Kenan, Türkiye'de kadın sayısı çok az ve bizim oralarda bu normal deyince gelen
tepkileri görmeniz lazımdı. Gerisini düşünün gari :)Hepsinin gözleri fal taşı
gibi açılıp Kenan'a gıpta ile bakmaya başladılar. Konuşmaları duyan bütün vagon
bizim etrafımıza yanaştı iyice, herkes şok olmuş halde bakıyor. Sanki bir
kahramanla konuşur gibi sorular sormaya, dokunmaya çabalıyor, bütün kadınlara
nasıl yettiğini, geceleri nasıl uyuduğunu falan sorup bir yandan da utangaç bir
ifadeyle yarıla yarıla gülüyorlar:) Gerçekten de bizi bu sıkıntının içinde bu
kadar neşelendiren yol arkadaşımız Kenan, sen bizi güldürdün Allah'da seni
güldürsün ne diyeyim :))
Ne kadar gülsek de bu kadar adam uyku moduna geçince neler olacak
tahmin etmek güç değil çünkü şimdiden yanımızdakiler başlarını omzumuza koymaya
başladı:) Açlıktan, kokudan, sıkışıklıktan, çişimizin gelmesinden bu yolculuğa
ancak 7-8 saat kadar dayanabildik. Büyük gibi gözüken Kanpur diye bir şehirde
kendimizi vaganun dışına zor attık. İnmek binmekten de zor. Koridora çıkar
çıkmaz üst demirlere hamak kurmuş, iki büklüm yatmış kalabalığı seyreden adamı
gördük. Bir yandan ilerlememiz lazım ama adım atamıyoruz, bir yandan hamaktaki
adama gülüyoruz tren hareket edecek inmemiz lazım. Sola gidiyoruz geçemezsiniz
bu kapı açılmıyor diyorlar, sağa gidiyoruz buradan ilerleyemezsiniz sola gidin
diyorlar, bulunduğumuz yerde ayakta kaldık öylece. Sonunda çıldırdık, Kenan
yapıştı açılmıyor dedikleri kapının koluna, kapı önünde yatan insanları ittire ittire bir yandan çığlık
çığlığa bağrış, küfür derken sırtımızda koca çantalarla mücizevi bir şekilde
attık kendimizi dışarıya, oh temiz hava!
Omuzlarım yerinden çıkıp önde birleşti, sonradan oturttuk yerine tekrar;) |
Bir Hindistan klasiği olarak hamak :) |
Bu bakışın üstüne bakış tanımam bundan sonra arkadaş. |
Henüz Agra'ya varamadık. Kanpur diye bir yerde yağmur altındayız, açız
ve bir de otele ihtiyacımız var. Önce yürüdük, bende çorapla sandaletler vardı,
ayaklarım tamamen çamura batmış halde birkaç otele yer sorduk, dolu dediler.
Birkaç tanesi de size göre değil burası dedi ( ulan bi geneleve düşmediğimiz
kalmıştı haha :) ) Sonra bir riksa ile yola koyulduk bizi götür bi otele lanet
olsun diye ve dünyanın en dandik oteline Hindistan şartlarında oldukça pahalı,
üç kişi toplamda elli dolar gibi bir para verdik.
Ertesi sabah kahvaltı bile etmeden ilk işimiz Agra yollarına düşmek
için bizi otobüs terminaline götürecek bir riksa bulmak. Vereceğimiz ücreti
daha önceden otel görevlilerlinden öğrendik. Belirlediğimiz ücret üzerinden
pazarlık yapmak için riksaların bulunduğu yere gittik. Her zamanki gibi normal
ücretin misli ile fazlasını söylediler. Adamların yanından ayrılıp az ileride
başka bir riksacı ile normal fiyata anlaştık, bagajları yüklerken arkamızda
bıraktığımız riksacılardan biri gelmiş bizimkiyle kavga ediyordu. Bağırdı
çağırdı gitti, biz de riksaya bindik hareket ettik derken herif elinde demir
sopayla geri gelmesin mi!
Anam yola girmişiz, trafikte hareket ediyoruz, adam koşuyor riksanın
yanında ve deli gibi pata küte vuruyor! Bizim riksacı genç adam bağırmaya
başladı, biz de öyle bir bağırdık ki herif afedersiniz siktir olup gitti
sonunda, iyi ki..
Otobüs terminalinde Coşkun'la Kenan bileti alırken ben de Hintli bir
kaç kadınla tanıştım, kısa sürede muhabbete başladık, bindi hediye ettiler.
Böyle zamanlarda yanıma Türkiye'den ufacık bişeyler ne bileyim nazar boncukları
falan getirmediğime üzülüyorum, böyle kısa süre de olsa kalplerini açan, gülen,
sevgi dolu bakan insanlara ufak hatıralar bırakamadığım için üzülüyorum.. Bu ülke çok güzel ve şaşırtıcı. Bir anda
gerilmişken hemen ardından bir güzellik çıkıyor karşınıza, yumuşatıyor insanın
içini hemen.. Ve bu daha başlangıç.
Agra'ya vardığımızda Kenan ile ayrıldık, daha doğrusu ayrıldığımızı
düşündük. O direkt tren istasyonuna gidip Goa'ya bilet alacaktı ama her zamanki
gibi tüm trenler dolu olduğu için iki gün sonrasına birinci sınıfta yer
bulabildik.
Akşam yemeğini hallettikten sonra yine berbat rutubetli bir yerde
geceledik. Riksacı getirdi bizi buraya ama sonradan gördük ki, Tac Mahal'e
çıkan sokakta hemen hemen aynı fiyata daha düzgün yerler varmış.
Neyse sabah çantaları da alıp çıktık. Tac Mahal'i görmeden dönmedik diyebilicez. Sonunda o turistik yere vardık, Hindistan'da yapılması gerkenlere bir tik daha attık. Buraları anlatmaya gerek yok. Her yerde binlerce muhteşem fotoğraf ve yazı bulabilirsiniz. Bana sorarsanız buraya gitmeye gerek bile yok. Saçma sapan bir yer, kalabalık ve pahalı. Görmeden önce bana biri bu şekilde söyleseydi hadi oradan derdim. Yol boyunca tanıştığımız gezginler de aynı şeyleri söylemişlerdi ama ciddiye almamıştık sanırım artık neyin önemli neyin önemsiz olduğunu anladık. Turistik yerler beş para etmez! Açın googledan bakın, mimarisini tarihini görün. Gelip yerinde görünce başınız göğe ermiyor ya da muhteşem bir güzellikle karşılaşıp heycanlanmıyorsunuz, ya da biz heyecanlanmadık diyeyim. Kesinlikle anladım ki doğa insanıyız;)
Neyse sabah çantaları da alıp çıktık. Tac Mahal'i görmeden dönmedik diyebilicez. Sonunda o turistik yere vardık, Hindistan'da yapılması gerkenlere bir tik daha attık. Buraları anlatmaya gerek yok. Her yerde binlerce muhteşem fotoğraf ve yazı bulabilirsiniz. Bana sorarsanız buraya gitmeye gerek bile yok. Saçma sapan bir yer, kalabalık ve pahalı. Görmeden önce bana biri bu şekilde söyleseydi hadi oradan derdim. Yol boyunca tanıştığımız gezginler de aynı şeyleri söylemişlerdi ama ciddiye almamıştık sanırım artık neyin önemli neyin önemsiz olduğunu anladık. Turistik yerler beş para etmez! Açın googledan bakın, mimarisini tarihini görün. Gelip yerinde görünce başınız göğe ermiyor ya da muhteşem bir güzellikle karşılaşıp heycanlanmıyorsunuz, ya da biz heyecanlanmadık diyeyim. Kesinlikle anladım ki doğa insanıyız;)
Bizim aşkımız sizinkinden daha büyük oluum! |
Bu şehirden de ayrılma zamanı geldi. Bindik yine bir otobüse, sallana sallana gidiyoruz Delhi'ye pasaportu almaya, ayrılırken de bir sürü maymun uğurluyor bizi.. Fare gibi her yerdeler, evlerin camlarının önünde açık bir pencere bulup yemek kapma derdindeler.
Bu arada otobüse binmeden önce beklerken, yolun karşısında çöpleri karıştıran bir inek ve kuş dikkatimi çekti. Yaklaşıyorum ve lağım üzerinde koca bir çöplük yığını ve hayvanlar yemek atıklarını ve çoğunlukla da ayıramadıklarından plastikleri yiyorlar..
Bu ambalaj bokunu çıkartanlara lanet olsun, her yerde, okyanusun ortasında bile plastik atıklar yüzüyor. En temel hakkımız olan suya bile eskisi gibi ulaşamıyoruz, damacana ile su satın alıyoruz , gerçekten uyuşturulmuş gibiyiz, böylesine bir manyaklık bile öyle sıradan, öyle normal geliyor ki çoğumuza.. Gerçekten uyanma vaktimiz geldi hatta geçiyor, artık bişey yapmalı! Bir de aklıma şu içler acısı video geldi,mutlaka bakın. En önemlisi de değişim istiyorsak önce kendimizden başlamalıyız, dimi.
Delhi'den Goa'ya gitmek üzere bir trene atladık. Sleeper class olduğu
için bu sefer rahatız :)
Çook konuşan Çin asıllı Amerikalı bir kadın ve Belarus'lu bir çocukla tanıştık. 39 saat süren yolculuk sonrası Goa'dayız! Birlikte bir taksiye atladık ve hayaller kadar güzel, rüyalar kadar inanılmaz Arambol plajına geldik.
Şeker Kamışları |
Çook konuşan Çin asıllı Amerikalı bir kadın ve Belarus'lu bir çocukla tanıştık. 39 saat süren yolculuk sonrası Goa'dayız! Birlikte bir taksiye atladık ve hayaller kadar güzel, rüyalar kadar inanılmaz Arambol plajına geldik.
Burada 10 gün kalmayı planlıyorduk ama neredeyse 2 ay kaldık. Neden
mi? Tahmin etmesi zor değildir sanırım ama onu da gelecek yazıda anlatayım ;)
Emine&Coşkun
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder